Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İstiklal marşı ve açıklaması

Aşağa gitmek

İstiklal marşı ve açıklaması Empty İstiklal marşı ve açıklaması

Mesaj tarafından Duygusuzifade Paz Eyl. 20, 2009 5:11 pm

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Şair birinci dörtlükte şafaklarda dalgalanan
kırmızı sancağın asla inmeyeceğini söylüyor ve Türk milletine bu
inancını, “korkma!” diyerek belirtiyor. 1. dizedeki “yüzen” kelimesi
“dalgalanan” karşılığında kullanılmıştır. Şair, bayrağın, yurdumuzun
üstünde tüten en son ocağın söndüğü ana kadar dalgalanışına devam
edeceğini söylerken, Türk milletinin son ferdine kadar bayrağını ve
onun ifade ettiği değerleri yaşatacağını dile getiriyor. Son vatan
evladı kalana kadar hürriyet mücadelesi devam edecektir. Halk arasında
şöyle bir inanç vardır: Yaşayan her varlığın gökte bir yıldızı
bulunmaktadır. O canlı öldüğünde gökteki yıldızı da söner, kayıp gider.
Türk milletinin yıldızı ise bayrağında bulunan yıldızdır. Şairimiz,
milletimize ait o yıldızın asla gökten inmeyeceğini, daima
parlayacağını ifade etmiş. Türk milleti, yaşamaya devam edecektir. Ona
ait yıldız gökte baki kalırken, sönük, silik olmayacaktır; parlayarak,
temsil ettiği değerlerin yüceliğini haykıracaktır.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!

2. dörtlükte bayrak, nazlı bir hilale
benzetilmiştir. Göklerde nazlı bir güzel gibi salınmaktadır. Ancak,
bayrak Türk milletine kızgındır; kaşlarını çatmıştır. Çünkü büyük bir
milletin bayrağı olarak bağımsızlığı istemektedir. İstiklal Marşı’nın
yazıldığı dönem göz önüne alındığında, bayrağa yüklenen bu ruh hali
anlaşılabilir. İstiklal bir an önce kazanılmalıdır ve ay yıldız
göklerde özgürce dalgalanmalıdır. Hilalin çatılmış bir kaşa
benzetilmesi, aynı zamanda şekilsel bir ilişkiyi de düşündürür. Yıldız
göz olarak kabul edilirse, hilal de onun üzerinde çatılmış bir kaşı
andırır. Ayrıca “hilal” kelimesi ile ad aktarması yapılmıştır. Hilal,
bayrağın bir parçasıdır. Parça söylenerek, o parçanın ait olduğu bütün
kast edilmiştir. Şair, bayrağından milletine kızmamasını istiyor. Yoksa
onun uğruna dökülen kanların kendisine helal olmayacağını söylüyor.
Bayrağın rengi şehitlerin kanlarından gelmektedir. Hatta kan üzerine
düşen ay ve yıldız imgesinin kaynağı “Dandanakan Savaşı (1040)”na kadar
***ürülür. Son dizede şair, bağımsızlığın Türk milletinin tabii bir
hakkı olduğunu söylüyor. Türkler, tarihin eski çağlarından beri özgür
yaşamışlar, asla başka milletlerin egemenliği altına girmemişlerdir.
Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü tarihlerde Türklüğün son kalesi olan
Anadolu coğrafyası tehdit altındadır. Şair, içinde bulunulan kötü
şartlara rağmen, bağımsızlık adına verilen mücadelenin başarıya
ulaşacağından, her Türk evladı gibi, emindir.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Şair, 3. Dörtlükte ezelden beri bağımsız
yaşamış bir milletin ferdi olduğunu vurguluyor. “Ben” zamiri etrafında
Türk milletinin tarihi seyri içinde yaşamış ve yaşamakta olan bütün
fertlerinin duyguları dile getirilmektedir. Tarihin en eski
zamanlarından beri özgür yaşamayı başarabilmiş ve bunu bir karakter
özelliği haline getirmiş bir milletin bağımsızlığına ancak çıldırmış
olanlar göz dikebilir. Şairin hürriyet aşkını elinden almaya, onu
zincire vurmaya kalkanlar, akıl dışı bir işin peşinde koşmaktadırlar.
Bağımsız yaşamayı bir karakter haline getiren Türk milleti, özgürlüğünü
elinden almak isteyenlere karşı kükremiş bir sel gibidir. Karşısına
çıkan setler aşılmaz gibi görünse de onları ezip geçer. Özgürlüğün
verdiği coşkunluk öylesine şiddetlidir ki, bu coşkunluk dağları yırtar,
enginlere sığmaz.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?


Şair, 4. Dörtlükte bağımsızlık için mücadele
veren milletine seslenmektedir. Batı ufuklarından gelen amansız saldırı
her ne kadar teknik açıdan üstünse de; üstün silahlara karşı şairin
elinde inanç dolu insanların imanları kadar sağlam sınırları vardır. Bu
sınırlar, canlarını idealleri uğruna hiç düşünmeyerek feda edenler
tarafından korunmaktadır. Bir yanda inançlı insanlar, diğer yanda ise
çelik kadar güçlü ancak bir o kadar da soğuk bir duvar... Zafere olan
inanç asla mücadeleyi bırakmaz ve sonunda istediğini elde eder. Nitekim
“Milli Mücadele”mizde böyle olmuştur. Dörtlükte “medeniyet”, tek dişi
kalmış bir canavara benzetilmiştir. Elinde teknik üstünlük barındıran
ancak ruhtan mahrum olan bu canavar, şairin ve onun gibi bağımsızlığı
için mücadele veren insanların cesaretini kıramamalıdır. Medeniyet
maskesi altındaki canavar, ulurcasına haykırıp gözdağı vermeye
çalışmaktadır. Ancak şair, bu ulumanın bağımsızlığa inanmış milletini
yıldırmayacağından son derece emindir. Çünkü gerçekte bu canavar
korkutacak bir güce bile sahip değildir. Kalan tek dişiyle,
koparamayacağı bir lokmaya göz dikmiştir ki bu lokma Türk milletinin
egemenliğidir.

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Şair 5. Dörtlükte bağımsızlık için savaşan
vatan evlatlarına sesleniyor. Onlardan, ne pahasına olursa olsun
alçakların kutsal olan vatan topraklarına girmelerine engel olmalarını
istiyor. Türk topraklarına yapılan haksız ve edepsiz saldırının durması
için, onlardan gerekirse gövdelerini siper etmelerini istiyor. Böyle
yaptıkları taktirde Tanrı’nın onlara vaat ettiği özgür günler
gelecektir. Hatta zafere o kadar yaklaşılmıştır ki vaat edilen bu
günler gelmek üzeredir. Bağımsızlık adına verilen mücadele başarıya
yaklaşmıştır. Burada İstiklal Marşı’nın yazıldığı dönemde milli
mücadelenin hala devam ettiğini ve cephede savaşın hala sürdüğünü göz
önünde bulundurmak gerekir.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Şair bu dörtlükte bağımsızlık için mücadele veren vatan evlatlarına
seslenmeye devam ediyor. Onların, uğruna canlarını feda ettikleri
toprakların kutsallığından bahsediyor. Bu toprakları vatan haline
getiren şehitlerin emanetine zeval getirmemelerini istiyor. Hiçbir
toprak parçası, uğruna kan dökülmeden “vatan” haline gelemez. Türkler
de üzerinde yaşadıkları topraklar

için çok kan akıtmış, çok can vermişlerdir. Öyle ki her karış toprağın
mayasına şehit kanı karışmıştır. İstiklal Marşı’nın yazıldığı milli
mücadele döneminde bağımsızlık için savaşanlar, kimi zaman kefensiz ve
isimsizce gömülen şehitlerin torunlarıdır. Atalarının emanetini dünyayı
verseler değiştirmemelidirler. Ne olursa olsun vatan topraklarına
düşman ayağı bastırılmamalıdır.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Şair 7. dörtlükte seslenişine devam ediyor. Bu
vatan cennet kadar güzeldir. Onun uğruna can feda etmek kadar doğal bir
şey olamaz. Her karışı şehit kanlarıyla sulanmıştır; şair bu durumu
heyecanın doğurduğu bir mübalağa ile “toprağı sıksan şehitler
fışkıracak” diyerek dile getirmiş. Şair son iki dizede Tanrı’ya
yalvarıyor. Her şeyini kaybetse de vatanından asla vazgeçemeyeceğini
söylüyor. Şair, Tanrı’dan canını, sevdiğini ve bütün varlığını
almasını; ancak kendisini vatanından ayırmamasını istiyor. Her sevgiden
üstün tuttuğu vatan sevgisini bu şekilde dile getiriyor. Eskiler, vatan
sevgisinin imandan geldiğini söylemişler, vatan olarak kabul edilen
toprakların kutsallığından şüphe duymamışlardır.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.


8. dörtlükte, Tanrı’ya yalvarış devam ediyor.
Şairin Tanrı’dan tek bir isteği vardır. İbadet edilen yerlere,
yabancıların elleri değmemelidir. Türkler, Anadolu coğrafyasında
yaşadıkları bin sene zarfında dinlerinin gereği olarak mabetler inşa
etmişler, birlik ve beraberliklerini uzun müddet bu ibadethanelerde
pekiştirmişlerdir. Türk milleti, bağımsızlık mücadelesini bir başka
medeniyet dairesine mensup devletlere karşı yürütürken birlik ve
beraberliği temsil etmesi amacıyla şairimizin, dini motifleri ön plana
çıkarması doğaldır. Çünkü, bağımsızlık adına yapılan savaşların, manevi
bir temeli de vardır. Bu sebeple, asırlarca mabetlerde okunan ve dinin
temeli olan “ezan” motifi ön plana çıkarılmış ve ezan seslerinin
sonsuza kadar yurdun üstünde inlemesi temenni edilmiş.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.


Şair, 9. Dörtlükte, ettiği duaların kabul
olarak milletinin bağımsızlığa ulaştığı anda nasıl mutlu olacağını bir
şehidin ağzından dile getiriyor: Eğer mezarının baş ucunda bir mezar
taşı olursa, bu taş bile onun minnetinin bir ifadesi olarak secdeye
varacaktır. Şair, burada savaş meydanlarında ölenlerin, kimi zaman
isimsiz, mezar taşsız, törensiz ve sessiz sedasız toprağa
verildiklerine dikkati çekiyor. Aynı coşkunluğun bir neticesi olarak
şehit, yaralarından kanlara boşalmak suretiyle manevi bir şeklide arşa
kadar yükselecektir. Halk inancına göre, göğün en yüksek ve en kutsal
yeri “arş” adı verilen manevi katmandır. Burada şair, bağımsızlık için
can

verenlerin sabırsızlıkla, amaçladıkları sonucu beklediklerini belirtmek
istemiş. Verilen mücadele, başarıyla sonuçlandığı zaman şehitler boşuna
ölmüş olmayacaklardır.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Son beş dizede şair, tekrar, bayrağına sesleniyor. Bayrak tıpkı kırmızı
şafaklar gibi dalgalanmalıdır. Onun uğruna dökülen kanlar heba
olmamalıdır, verilen canlar boşa çıkmamalıdır. O, kırmızı ve engin
şafaklarda milletinin özgürlük sembolü olarak dalgalandığında şehit
kanları kendisine helal olacaktır. Şairin bayrağı ve milleti sonsuza
kadar çöküş, yıkılış yaşamayacaktır. Çünkü hürriyet, ezelden beri hür
yaşamış bir bayrağın en doğal hakkıdır. Aynı şekilde, Hakk’a tapan Türk
milleti de bağımsızlığı tabii bir hak olarak yaşamalıdır. İnanmak ve
inancını yaşamak da özgür olmayı gerektirir
Duygusuzifade
Duygusuzifade
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2459
Kayıt tarihi : 27/06/09
Nerden : Counter Strike
Yaş : 29
Cinsiyet : Erkek

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz