Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Servert-i Fünun Edebiyatı

Aşağa gitmek

Servert-i Fünun Edebiyatı Empty Servert-i Fünun Edebiyatı

Mesaj tarafından Admin Çarş. Tem. 22, 2009 3:04 pm

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDİDE) (1896-1901)

Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860â��tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.

Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir.Adından da anlaşılacağı gibi önceleri â��fenâ�� konularını ele alan bu derginin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikretâ��in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).

Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade için kullanılan â��Edebiyat-ı Cedideâ�� (yenilikçi edebiyatçıları) teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin bu terimi bütünüyle benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır.

Bu hareketin 1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçınâ��ın Fransızcadan çevirdiği â��Edebiyat ve Hukukâ�� adlı makalesinin II:Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.

GENEL ÖZELLİKLERi

1) â��Sanat için sanatâ�� ilkesine beğlıdırlar.

2) Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde bitebilir.

3) Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.

4) Onlar â��her şey şiirin konusu olabilirâ�� görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siayasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaş**ın basit konularına eğilmişlerdir.

5) Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.

6) â��Sanatkârâne üslupâ�� ve yeni bir â��vokabülerâ�� (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır.

7) â��Kafiye kulak içindirâ�� görüşünü benimserler.

Cool Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.

a) Batıâ��dan aldıkları â��soneâ�� ve â��terza-rimaâ��

b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat)

c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler

9) Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar.

10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.

11) Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.

12) Roman tekniği sağlamdır.

13) Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbulâ��un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.

14) Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.

15) Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.



SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN ÖNEMLİ SANATÇILARI

TEVFİK FİKRET (1867-1915): Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli neden lisede edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekremâ��den etkilenmesidir.

Sanat yaş**ı iki ayrı dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem Servet-i Fünun hareketinin içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde â��sanat sanat içindirâ�� anlayışıyla ürünler vermesine karşın, yine de toplumsal konuların sınırını (dönemin siyasal yapısına rağmen) zorlamıştır.

İkinci dönemde ise (1901â��den sonra) toplumsal konulara yönelmiş, â��toplum için sanatâ�� anlayışıyla ürünler vermiştir.

Türk edebiyatının Batılılaşmasında en büyük pay Tevfik Fikretâ��indir. Şiirleri hem biçim hem de içerik olarak yenidir. Parnasizmden etkilendiğiaçıkça görülür. Müstezadı, serbest müstezat yapan, nazmı düzyazıya yaklaştıran, beyitin, aruzun egemenliğine son veren hep Fikretâ��tir.

En büyük özlemi, Osmanlı İmparatorluğuâ��nun çağdaş medeniyet düzeyine yükselmesidir. Bunu da Batıâ��dakifen ve teknolojinin ülkeye kazandırılmasıyla gerçekleşeceğine inanır. Ona göre en öenmli varlık insandır. Onların özgürlüklerini ve haklarını savunur. Dinlerin, savaşlara kaynaklık etmesi nedeniyle dinleri bu yönüyle eleştirir. Ülkenin geleceğini gençlikte görür, onlara ve çocuklara büyük bir sevgi ve içtenlikle yönelir. Çocuklar için ilk kez şiirler yazan sanatçıdır.

Ayrıca şair, aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulayan üç büyük sanatçıdan biridir (Diğer şairler Yahya Kemal ve Mehmet Akifâ��tir)

Eserleri:

Rubab-ı Şikeste, Halukâ��un Defteri; Şermin (Çocuklar için hece ölçüsüyle yazdığı şiirler).

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945): Gerek sağlam roman tekniğinin öncülüğü, gerekse realizmin ilk olgun ürünler vermesi bakımından Türk edebiyatına roman ve hikaye alanında büyük katkısı olan sanatçıdır. Anlatımının söz oyunlarıyla yüklü, dilinin oldukça ağır olmasına rağmen yazar, ilginç tipler bulmakta, başarılı ruhsal çözümlemeler yapmakta ve nesnel kişi, çevre betimlemelerinde oldukça ustadır. Konularını İstanbulâ��un çeşitli kesimlerinden seçer, ancak sosyal sorunları ele almak gibi bir amacı yoktur. Gözleme çok önem verir. Romanlarının konularını genellikle aydı tabakanın hayatından alan Halit Ziya, hikayelerinin önemli bir kısmında halk tabakasının insanlarını, onların yaşayış, adet ve inançlarını anlatmıştır.

Eserleri:

Romanları: Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar

Öyküleri: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı, Aşka Dair, Kadın Pençesi, İzmir Hikayeleri.....

Oyunları: Kâbus, Füruzan (adapte), Fare (adapte)

Anıları:Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikaye

Sanat ve Edebiyat

Üzerine Yazdıkları: Sanata Dair

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934): Tıp öğrenimi için gittiği Fransaâ��da edebiyatla ilgilenmişve sembolizmden etkilenmiştir.Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz kalmış, şiirlerinde bol bol istiare kullanmış ve ses uyumuna dikkat etmiştir. Ağır bir dil ve süslü anlatım en belirgin özellikleridir.Şiirlerinde aruzun birden fazla kalıbına, genellikle de karışık kalıplarına yer vermiştir. Kurtuluş Savaşıâ��na karşı çıkan şari Milli Edebiyatâ��la başlayan dilde sadeleşme çabalarına karşı çıkar. Aşk ve doğa en çok işlediği konulardır.

Eserleri:

Gezi: Hac Yolunda, Suriye Mektupları, Avrupa Mektupları

Makale ve Denemeleri: Evrak-ı Eyyâm, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri

Oyun: Körebe, Yalan



MEHMET RAUF (1875-1931): Yapıtlarında ruhsal çözümlemelerde yoğunlaşan sanatçı sosyal çevreyle ilgilenmez. İlk başarılı psikolojik roman kabul edilen â��Eylülâ�� ile tanınmıştır.



Eserleri:

Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi.....

Pençe (tiyatro)

Ayrıca bir çok hikayesi de vardır.

SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN DİĞER SANATÇILARI:

Şiir: Hüseyin Siyret, Hüseyin Suad, Ali Ekrem, Süleyman Nazif, Süleyman Nesib, Faik Ali, Celal Sahir

Hikaye ve Roman: Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet

Eleştiri: Ahmet Şuayb.



SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI DIŞINDA KALANLAR (BAĞIMSIZ SANATÇILAR)

MEHEMT EMİN YURDAKUL (1869-1944): Servet-i Fünun şiirinde yalnız nazım şekillerini ve halk şiirinden de yalnız ölçüyü (hece) alan ve dili Türkçeleştirmek iddiasıyla yapay bir dil yaratan Mehmet Emin, Türk edebiyatında â��Milliyetçilikâ�� akımının ilk temsilcisi sayılır.Şiirlerinin tamamında sosyal sorunlara eğilen şairde, bu nedenle didaktizm lirizme ağır basar.

Hece sayısı bakımından uzun olan ölçüleri kullanan şair, söyleyişte nesre yaklaşmıştır.

Servet-i Fünun, Çocuk Bahçesi, Türk Yurdu dergilerinde yayımlanan şiirleri, â��Türkçe Şiirlerâ��, â��Türk Sesiâ��, â��Ey Türk Uyanâ�� gibi kitaplarda toplanmıştır.

MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936): â��Ümmetçiâ�� bir şair olarak tanınan Mehmet Akif aynı zamanda â��halkçıâ�� ve â��milliyetçiâ�� kişiliğiyle tamamen toplumcu bir şair olarak çıkar karşımıza. Türk şiirine gerçek realizmin Akif ile girmiş olduğundan şüphe edilemez. Onun kuvvetli gözlemciliğine büyük bir tasvir ev hikaye etme kabiliyetini ve konuşma dilinin bitin canlılığını taşıyan bir üslubu da eklemek gerekir. Ancak Akifâ��in dili bir bütün değildir. Tasvirlerinin dışında kalan birçok şiirinde dil, konuşma dilinden ayrılır, Osmanlıcanın sınırları içine girer.

Ölçü olarak sadece â��aruzâ��u kullanan şair hece ölçüsünü hiç kullanmadı. Nazım şekilleri konusunda ise Divan nazmının şekillerini tercih eder ve bunlar arasında en çok mesnevi şeklini kullanır. Çoğu zaman nazmı, nesre yaklaştıran şair, Türkçeyi aruza ustalıkla uydurmuştur.

Mehemt Akifâ��in ilk kitabı â��Safahatâ��tır. Dah sonra yazdığı â��Süleymaniye Kürüsüsündeâ�� â��Hakkın Seleriâ��, â��Fatih Kürsüsündeâ��, â��Hatıralarâ��, â��Âsımâ��, â��Gölgelerâ�� bir araya getirilerek â��Safahatâ�� adı ile yayımlanmıştır.

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1861-1944): Servet-i Fünun romanının gözde olduğu devirde Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithatâ��ın popüler roman çığırını tek başına ve büyük bir kudretle devam ettiren tek şahsiyettir.

Hüseyin Rahmi, Türk romanındaki ilk izlerinde 1885â��ten sonra rastlanan Fransız natüralizminin ilk büyük temsilcisidir. Romanlarındaki kahramanları daima karakterlerinin ve sosyal çevrelerinin birer ortak ürünü olarak ele alan, onların psikolojik kişiliklerini irsiyete ve sosyolojik kişiliklerini de içinde yetiştikleri cemiyetin şatlarına göre değerlendiren romancı, bu yöntemi ile olduğu kadad, realiteyi hem iyi hem de kötü yönleriyle olduğu gibi vermek konusundaki titizliği ile de tam bir â��NATÜRALİSTâ�� tir.

Onu natüralistlerden ayıran nokta, eserlerinde sosyal eleştiriye olabildiğince çok yer vermesidir. Halbuki natüralizmin sosyal eleştiriye yönelik hiçbir kaygısı yoktur.

Hüseyin Rahmiâ��deki sosyal eleştiri ise daha çok mizah yoluyla yapılır. Bunun için de genellikle anormal durumda olan karakterler ele alınır. Karakterlerdeki anormallikler ise huy (aptallık, cinsi sapıklık, şöhret düşkünlüğü), ahlak (menfaat düşkünlüğü, haksız kazanç peşinde koşma), kültürel (dini tutuculuk, batıl inançlara bağlılık, Batı taklitçiliği) yönleriyle gülünçtür.

Bu yaklaşım doğal olarak romana çeşitli karakterlerin dünyayı ve yaş**ı görüş açısını, dini inançlarını, yaşayış ve giyiniş şekillerini, adetlerini, görgülerini ........ de getirir ve böylece roman bir â��TÖREâ�� romanı olarak ortaya çıkar. Özetle, büyük ve sabırlı bir gözlemci olan Hüseyin Rahmiâ��nin, olayları hep İstanbulâ��da geçen romanları , gerçek değerlerini, daha çok yazıldıkları devrin sosyal yapısını bütün canlılığı, bütün incelikleri ve tam bir objektif doğruluğu ile verebilmiş olmalarına borçludur.

Yazarın kırktan fazla romanı ve pek çok öyküsü vardır. En önemli romanları olarak, Şık, Mürebbiye, Tesadüf, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Hakka Sığındıkâ��ı sayabiliriz.
Admin
Admin
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2831
Kayıt tarihi : 25/06/09
Nerden : İstanbul
Yaş : 33
Cinsiyet : Erkek

https://duygusuzifade.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz