Şu Çılgın Türkler (turgut özakman)
1 sayfadaki 1 sayfası
Şu Çılgın Türkler (turgut özakman)
Şu Çılgın Türkler
Yazar: Turgut Özakman
Basımevi : Bilgi Yayınevi
İlk Basım Tarihi : Istanbul, Nisan 2005
Sayfa Sayısı : 747
KİTABIN İÇERİĞİ
Bu şahane kitap 20. yy.ın sömürgecilerine karşı bir ulusun verdiği onur
mücadelesini anlatıyor. Bu topraklarda geçen, hiçbir satırı kurmaca
taşımayan; tamamı Türk, Yunan, İngiliz devletleriyle uluslararası
kurulların raporlarında, yerli/yabancı gazetelerde ve o günleri yaşamış
insanların belleklerinde/anı kitaplarında belgelenen olaylar… Sadece
belgelere atıfta bulunan dipnotlar kırk yedi sayfa sürüyor! Bu
coğrafyayı,tarihi, bu Anadolu’yu bilmeyen yabancı bir göz okuduğunda
yazar fazla abartmış diyebilir, yaşananlar öyle olağanüstü.
Yazar önce Mondros Mütarekesi’yle II nci İnönü savaşı arasında geçen
dönemi özetliyor. Peşinden altıyüzelli sayfalık bir destan. Sanki
elinde kamera varmış gibi bir Türk tarafına, bir Yunan tarafına; bir
İstanbul’a, bir İngiltere’ye odaklıyor bakışlarını (Belki bu akış şekli
kimi okuru rahatsız edebilir) . Ve bu ahlaksız işgale dağıyla,
çiçeğiyle, insanıyla, hayvanıyla; canlı-cansız bütün varlığıyla
topyekün direnen Anadolu’yu anlatıyor. Adını hiç duymadığımız, ama biz
bilmesek de bu temele kanını harç yapmış,kefenine sarınıp ta işgalcinin
karşısına dikilmiş, kim bilir hangi gelinciğe kök olmuş binlerce insan… Adım adım, gün gün izliyoruz bu büyük mücadeleyi.
Gelelim romanın kahramanlarına: Osmanlı’nın imzaladığı Sevr
antlaşmasıyla yurdu parçalanmış, toprakları santim santim satılmış;
sal-tanat koltuğu uğruna sömürgecilere peşkeş çekilmiş bir halk var.
Ama her şeye rağmen bu halkın küllerinden yeniden doğmasını sağ-layan
biri, dönemin Britanya Başbakanı, Lloyd George’un istifa etmeden kısa
süre önce “… yüz yıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu
talihsizliğimize bakın ki o büyük dahiyi bu yüz yılda Türk milleti
yetiştirdi… M. Kemal Paşa’ya yenildik.” demesine sebep olan biri,
Gazi…Ve bu zaferi ******’le birlikte var eden İsmet Paşa, diğer
komutanlar,erler, akıncılar, vekiller, köylüler, direnişe yardım için
ayağındaki tek çorabı yıkayıp veren Deli Battal gibiler, kağnılarıyla
cephane taşırken yolda ölen ya da doğuran Elifler, yaşadığı rahat
hayatı bırakıp cephede gönüllü hemşire olan Nesrinler… Yani etiyle
kemiğiyle, onurlu, namuslu, dürüst “Büyük İnsanlık”…
Savaştan galip çıkan devletlerin kuklası olan ve iktidardakilerin hırsı
yüzünden gözünü Anadolu toprağı bürümüş Yunanistan. İnsanlık tarihine
büyük katkıları olan bir uygarlığın şimdiki torunları. Büyük Yunanistan
hayalinin peşinde Anadolu’ya gelip “ Büyük Felaket”i yaşayanlar. Kimisi
vahşi kimisi insan, kahraman da var aralarında korkak ta… Vatanlarından
deniz milleri, kara milleri uzakta çarpışan, bir zavallı hayalin uğruna
heder olan Yunan gençleri. Ve bu iki halkı birbirine kırdıran
emperyalist devletler. En başta İngiltere. Tam Sevr antlaşmasını
imzalatmışken huzurunu kaçıran “Kemal’in Askerleri”ne elini ateşe
sokmadan tokat atmak isteyen, asıl büyük derdi sömürgesindeki Müslüman
halkların bu savaşın etkisiyle uyanacağı ve “Üzerine Güneş Batmayan
İmparatorluk”un parçalanacağı endişesi olan İngilizler. Fakir ve geri
kalmış Doğu’nun önünde uygar(!) ve zengin Batı’nın en büyük temsilcisi.
İnsanların ölmesi umurlarında bile değil. bu sebeple –dengeler
Türkler’in lehine değişene kadar- Yunanistan’a pek çok araç ve gereç
satıyorlar, el altından silah ve cephane veriyorlar. Fransa, İtalya,
Rusya … Hepsi bu büyük oyunun içinde az veya çok yer alıyorlar. Sonra
hainler… Başta Vahdettin ve sadrazam(lar) olmak üzere işgalcilerden
medet uman aciz yönetim kadrosu. Bir ham hayal uğruna doksan bin
Anadolu gencini Sarıkamış’ta kırdırdığı yetmiyormuş gibi mücadelenin en
kritik yerinde Anadolu’ya geçip iktidar olma hevesindeki Enver Paşa ve
onun Meclis’teki yardakçıları. Basındaki İngiliz ve Yunan
işbirlikçileri. En zorlu zamanlarda isyana kalkışan Delibaş Mehmetler,
Çerkez Ethemler. Halkın içindekiler: Kasabalarını, Kuvvacıları,
onurlarını satan eşraf, yerel yöneticiler, bazı din
adamları… Asker kaçakları… Altmışbin kişilik ordunun otuzbini bazı
işbirlikçilerin, mandacıların, teslimiyetçilerin söylediklerine kanıp,
kandırılıp silahlarıyla birlikte askerden kaçıyor. Düşman o esnada
yüzyirmibin kişi! 1911’den beri dört bir tarafta durmaksızın savaşan
halkın içinden çıkan, direnişe inanmayan, bu savaşın diğerlerinden
farklı olduğunu anlayamayan bu kaçaklara üzülmek mi lazım, öfkelenmek
mi?
İşte Turgut Özakman bu romanda insanların, insanlığın hikayesini
anlatıyor bize. Onun elli küsur yıllık emeğinin sonucundan bir kaç
sayfada bahsedip geçmek mümkün değil aslında. Haddim olmayarak bunu
yapmak ve sizlerle paylaşmak istedim. Artık ülkedeki siyasal düşünce
tarzının tam teslimiyete dönüştüğü günümüzde, tam bağımsızlıktan başka
bir istekleri olmayan bu insanlara ve onların destanını yazarak onlara
en güzel anmayı yapan yazara bu sayfada şapka çıkartmak. Niyetim bu.
Kitabın kalınlığına aldanıp okumaya gözü korkanlara bayağı
magazinlerden, ucuz sitkomlardan, pespaye dizilerden uzakta, hüzünlü,
acılı ama çok etkileyici birkaç saat vaat eden bu destanı mutlaka
okuyun. Pek çok şeyin günümüzde yaşadıklarımıza ne kadar benzediğini
görüp üzüleceksiniz ama ayırdığınız zamana değecek. Peşinden de
Nazım’dan “23” centlik askere dair ile Kuvay-i Milliye destanını
okursanız kendiniz için çok güzel işler yapmış olarak günü
kapatacaksınız…
KISACA YAZARI TANIYALIM:
Turgut Özakman, 1930'da Ankara'da doğdu. Ankara Üniv. Hukuk
Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi
Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na
girdi. TRT'de Merkez Program Daire başkanlığı, Genel Müdür
Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve
1983-1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında
Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve Başkan Yardımcılığı
görevlerinde bulundu. Evli. Üç ******, üç torunu var. 28 Eylül 1998'de,
'üstün hizmetleri dolayısıyla' Anadolu Üniversitesi'nce 'fahri doktor'
unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı. 2002 Nisanında
Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman
Sahnesi' adını verdi.
Yazar: Turgut Özakman
Basımevi : Bilgi Yayınevi
İlk Basım Tarihi : Istanbul, Nisan 2005
Sayfa Sayısı : 747
KİTABIN İÇERİĞİ
Bu şahane kitap 20. yy.ın sömürgecilerine karşı bir ulusun verdiği onur
mücadelesini anlatıyor. Bu topraklarda geçen, hiçbir satırı kurmaca
taşımayan; tamamı Türk, Yunan, İngiliz devletleriyle uluslararası
kurulların raporlarında, yerli/yabancı gazetelerde ve o günleri yaşamış
insanların belleklerinde/anı kitaplarında belgelenen olaylar… Sadece
belgelere atıfta bulunan dipnotlar kırk yedi sayfa sürüyor! Bu
coğrafyayı,tarihi, bu Anadolu’yu bilmeyen yabancı bir göz okuduğunda
yazar fazla abartmış diyebilir, yaşananlar öyle olağanüstü.
Yazar önce Mondros Mütarekesi’yle II nci İnönü savaşı arasında geçen
dönemi özetliyor. Peşinden altıyüzelli sayfalık bir destan. Sanki
elinde kamera varmış gibi bir Türk tarafına, bir Yunan tarafına; bir
İstanbul’a, bir İngiltere’ye odaklıyor bakışlarını (Belki bu akış şekli
kimi okuru rahatsız edebilir) . Ve bu ahlaksız işgale dağıyla,
çiçeğiyle, insanıyla, hayvanıyla; canlı-cansız bütün varlığıyla
topyekün direnen Anadolu’yu anlatıyor. Adını hiç duymadığımız, ama biz
bilmesek de bu temele kanını harç yapmış,kefenine sarınıp ta işgalcinin
karşısına dikilmiş, kim bilir hangi gelinciğe kök olmuş binlerce insan… Adım adım, gün gün izliyoruz bu büyük mücadeleyi.
Gelelim romanın kahramanlarına: Osmanlı’nın imzaladığı Sevr
antlaşmasıyla yurdu parçalanmış, toprakları santim santim satılmış;
sal-tanat koltuğu uğruna sömürgecilere peşkeş çekilmiş bir halk var.
Ama her şeye rağmen bu halkın küllerinden yeniden doğmasını sağ-layan
biri, dönemin Britanya Başbakanı, Lloyd George’un istifa etmeden kısa
süre önce “… yüz yıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu
talihsizliğimize bakın ki o büyük dahiyi bu yüz yılda Türk milleti
yetiştirdi… M. Kemal Paşa’ya yenildik.” demesine sebep olan biri,
Gazi…Ve bu zaferi ******’le birlikte var eden İsmet Paşa, diğer
komutanlar,erler, akıncılar, vekiller, köylüler, direnişe yardım için
ayağındaki tek çorabı yıkayıp veren Deli Battal gibiler, kağnılarıyla
cephane taşırken yolda ölen ya da doğuran Elifler, yaşadığı rahat
hayatı bırakıp cephede gönüllü hemşire olan Nesrinler… Yani etiyle
kemiğiyle, onurlu, namuslu, dürüst “Büyük İnsanlık”…
Savaştan galip çıkan devletlerin kuklası olan ve iktidardakilerin hırsı
yüzünden gözünü Anadolu toprağı bürümüş Yunanistan. İnsanlık tarihine
büyük katkıları olan bir uygarlığın şimdiki torunları. Büyük Yunanistan
hayalinin peşinde Anadolu’ya gelip “ Büyük Felaket”i yaşayanlar. Kimisi
vahşi kimisi insan, kahraman da var aralarında korkak ta… Vatanlarından
deniz milleri, kara milleri uzakta çarpışan, bir zavallı hayalin uğruna
heder olan Yunan gençleri. Ve bu iki halkı birbirine kırdıran
emperyalist devletler. En başta İngiltere. Tam Sevr antlaşmasını
imzalatmışken huzurunu kaçıran “Kemal’in Askerleri”ne elini ateşe
sokmadan tokat atmak isteyen, asıl büyük derdi sömürgesindeki Müslüman
halkların bu savaşın etkisiyle uyanacağı ve “Üzerine Güneş Batmayan
İmparatorluk”un parçalanacağı endişesi olan İngilizler. Fakir ve geri
kalmış Doğu’nun önünde uygar(!) ve zengin Batı’nın en büyük temsilcisi.
İnsanların ölmesi umurlarında bile değil. bu sebeple –dengeler
Türkler’in lehine değişene kadar- Yunanistan’a pek çok araç ve gereç
satıyorlar, el altından silah ve cephane veriyorlar. Fransa, İtalya,
Rusya … Hepsi bu büyük oyunun içinde az veya çok yer alıyorlar. Sonra
hainler… Başta Vahdettin ve sadrazam(lar) olmak üzere işgalcilerden
medet uman aciz yönetim kadrosu. Bir ham hayal uğruna doksan bin
Anadolu gencini Sarıkamış’ta kırdırdığı yetmiyormuş gibi mücadelenin en
kritik yerinde Anadolu’ya geçip iktidar olma hevesindeki Enver Paşa ve
onun Meclis’teki yardakçıları. Basındaki İngiliz ve Yunan
işbirlikçileri. En zorlu zamanlarda isyana kalkışan Delibaş Mehmetler,
Çerkez Ethemler. Halkın içindekiler: Kasabalarını, Kuvvacıları,
onurlarını satan eşraf, yerel yöneticiler, bazı din
adamları… Asker kaçakları… Altmışbin kişilik ordunun otuzbini bazı
işbirlikçilerin, mandacıların, teslimiyetçilerin söylediklerine kanıp,
kandırılıp silahlarıyla birlikte askerden kaçıyor. Düşman o esnada
yüzyirmibin kişi! 1911’den beri dört bir tarafta durmaksızın savaşan
halkın içinden çıkan, direnişe inanmayan, bu savaşın diğerlerinden
farklı olduğunu anlayamayan bu kaçaklara üzülmek mi lazım, öfkelenmek
mi?
İşte Turgut Özakman bu romanda insanların, insanlığın hikayesini
anlatıyor bize. Onun elli küsur yıllık emeğinin sonucundan bir kaç
sayfada bahsedip geçmek mümkün değil aslında. Haddim olmayarak bunu
yapmak ve sizlerle paylaşmak istedim. Artık ülkedeki siyasal düşünce
tarzının tam teslimiyete dönüştüğü günümüzde, tam bağımsızlıktan başka
bir istekleri olmayan bu insanlara ve onların destanını yazarak onlara
en güzel anmayı yapan yazara bu sayfada şapka çıkartmak. Niyetim bu.
Kitabın kalınlığına aldanıp okumaya gözü korkanlara bayağı
magazinlerden, ucuz sitkomlardan, pespaye dizilerden uzakta, hüzünlü,
acılı ama çok etkileyici birkaç saat vaat eden bu destanı mutlaka
okuyun. Pek çok şeyin günümüzde yaşadıklarımıza ne kadar benzediğini
görüp üzüleceksiniz ama ayırdığınız zamana değecek. Peşinden de
Nazım’dan “23” centlik askere dair ile Kuvay-i Milliye destanını
okursanız kendiniz için çok güzel işler yapmış olarak günü
kapatacaksınız…
KISACA YAZARI TANIYALIM:
Turgut Özakman, 1930'da Ankara'da doğdu. Ankara Üniv. Hukuk
Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi
Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na
girdi. TRT'de Merkez Program Daire başkanlığı, Genel Müdür
Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve
1983-1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında
Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve Başkan Yardımcılığı
görevlerinde bulundu. Evli. Üç ******, üç torunu var. 28 Eylül 1998'de,
'üstün hizmetleri dolayısıyla' Anadolu Üniversitesi'nce 'fahri doktor'
unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı. 2002 Nisanında
Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman
Sahnesi' adını verdi.
Duygusuzifade- Mesaj Sayısı : 2459
Kayıt tarihi : 27/06/09
Nerden : Counter Strike
Yaş : 29
Cinsiyet :
Similar topics
» Türkler Bu Arabaya Para Akıttı
» Çılgın Tır
» Çılgın Adam Reha Muhtar
» Bilim tarihinin en çılgın deneyleri
» Çılgın Tır
» Çılgın Adam Reha Muhtar
» Bilim tarihinin en çılgın deneyleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz