Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dünya ....

Aşağa gitmek

Dünya .... Empty Dünya ....

Mesaj tarafından Duygusuzifade Salı Eyl. 29, 2009 2:37 pm

Dünya, (Yer, Yeryüzü, Acun, eski dilde Arz), Güneş Sistemi'nin Güneş'e
uzaklık açısından üçüncü sıradaki gezegeni. Üzerinde yaşam barındırdığı
bilinen tek doğal gök cismidir. Katı ya da 'kaya' ağırlıklı yapısı
nedeniyle üyesi bulunduğu yer benzeri gezegenler grubuna adını
vermiştir. Bu gezegen grubunun kütle ve hacim açısından en büyük
üyesidir. Büyüklükte, Güneş Sistemi'nin 8 gezegeni arasında gaz
devlerinin büyük farkla arkasından gelerek beşinci sıraya yerleşir. Tek
doğal uydusu Ay' dır.

Yer Kürenin Oluşumu

Başlangıcına ilişkin eski bir kurama göre önce Güneş var olmuş, daha
sonra gezegenler ondan kopmuştur. Artık geçerli sayılmayan bu kurama
göre Güneş ilk oluştuğu zaman bugünkünün 50-60 katı büyüklükteydi ve
kendi çevresinde hızla dönüyordu. Bu dönme hareketinden doğan merkezkaç
kuvvetin etkisiyle Güneş'ten dışarıya bir miktar madde savruldu. Önce
çok uçucu olmayan mineral ve metallerin yoğunlaşmasıyla iç gezegenler,
sonra uçucu gazların yoğunlaşmasıyla dış gezegenler oluşmuştur.
Güneş'in ve bütün gezegenlerin aynı zamanda oluştuğunu ileri süren yeni
bir kurama göre de Samanyolu Gökadası'ndaki dev bir gaz ve toz bulutu
kendi kütleçekim kuvvetinin etkisiyle büzülmeye başladı

Bu madde parçacıklarından çok büyük bölümünün yoğunlaşmasıyla Güneş
oluştu; bu kütle giderek öyle büyüdü ve madde yoğunluğu öylesine arttı
ki bir süre sonra nükleer tepkimeler için elverişli bir ortama dönüştü.
Öte yandan buluttaki daha küçük madde yoğunlaşmalarıyla da ilk
gezegenler oluşmaya başladı. Bugünkü gezegenlerin öncülü olan bu ilk
gezegenler başlangıçta birer gaz kütlesi halindeydi, ama hiçbiri
nükleer tepkimelerin başlayabileceği kadar büyük değildi. Güneş'in
sıcaklığı arttıkça çevresindeki yakın gezegenleri, yani yerbenzeri
gezegenler kuşatan gaz bulutları yok oldu ve geride büyük olasılıkla
erimiş durumdaki minerallerden oluşan çekirdekleri kaldı. Güneş'e çok
uzak olan öbür gezegenler ise pek fazla değişikliğe uğramadan bugüne
kadar ulaştı.

Dünyanın Yaşı

Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçların yaşıyla ölçülmez. Çünkü
bilinen en yaşlı kayaçların bile bugün artık yeryüzünde var olmayan
daha yaşlı kayaçlardan oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar saptanabilen
en yaşlı kayaçlar Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar
yaşındadır. Demek ki Dünya'nın yaşı bundan daha fazladır.

Bugün Dünya'nın yaşını hesaplamak için başvurulan yöntem radyoaktif
elementlerin dönüşümüdür. Örneğin radyoaktif uranyum elementinin
uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı tipte atomu (izotop) vardır.
Bu atomların ikisi de çok yavaş bir süreçle kurşun atomlarına dönüşür.
Öbür uranyum izotopundan biraz daha ağır olan uranyum-238'in
dönüşümüyle daha hafif bir kurşun izotopu olan kurşun-206,
uranyum-234'in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir izotop olan
kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dönüşme hızı
uranyum-238'in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler,
incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı
kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir
kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı
arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar
yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanabilir. Bu süre de Dünya'nın
yaşı olarak kabul edilebilir. En eski kayaçların yaşını hesaplamak için
radyoaktif rubidyum elementinin stronsiyuma dönüşme süreci de temel
zaman ölçeği olarak alınabilir.

Biçimi

Ana madde: Jeodezi

Dünya'nın üzerindeki topografik oluşumlar ve kendi ekseni etrafındaki
eksantrik hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur.Geoibs bir
biçimdedir, fakat ekvatordaki yarıçapı kutuplardaki yarıçapından
fazladır. Bu kutuplarından basık küresel geometrik şekil "geoid"
(Latince, Eski Yunanca Geo "dünya") yani "Dünya şekli" diye
adlandırılır. Referans küremsinin ortalama çapı 12.742 km'dir (~40.000
km/π). Yer'in ekseni etrafında dönmesi ekvatorun dışarı doğru biraz
fırlamasına neden olduğu için ekvatorun çapı, kutupları birleştiren
çaptan 43 km daha uzundur. Ortalamadan en büyük sapmalar, Everest Dağı
(denizden 8.848 m yüksekte) ve Mariana Çukuru dur (deniz seviyesinin
10.924 m altı). Dolayısıyla ideal bir elipsoide kıyasla Yer'in
%0,17'lik toleransı vardır. Ekvatorun şişkinliği yüzünden Yer'in
merkezinden en yüksek nokta aslında Ekvadordadır.

İç Yapısı

Yer'in içi, diğer gezegenler gibi, kimyasal olarak tabakalardan oluşur.
Yer'in silikattan oluşmuş bir kabuğu, yüksek viskoziteli bir mantosu,
akışkan bir dış çekirdeği ve katı halde bir iç çekirdeği vardır.

Derinlik (Km) Tabaka

0–60 Litosfer (5 ila 200 km arası değişir)
0–35 Kabuk (5 ila 70 km arası değişir)
35–60 Mantonun en üst kısmı
35–2890 Manto
100–700 Astenosfer
2890–5100 Dış kabuk
5100–6378 İç kabuk

Dünya'nın dış kabuğu ile bu kabuğun üzerindeki atmosfer(hava) ve
hidrosfer (okyanuslar ve denizler)katmanları doğrudan gözlemle
incelenebilir. Oysa Dünya'nın iç bölümlerine ulaşarak yapısını doğrudan
inceleme olanağı yoktur. Dünya'nın iç yapısına ilişkin bütün bilgiler
depremlerin incelenmesinden ve Dünya'nın içinde var olduğu düşünülen
maddeler üzerindeki deneylerden elde edilmiştir. Yanardağların
varlığına ve yerkabuğunun yüzeyindeki ısı akışı ölçümlerine dayanarak
Dünya'nın iç böümlerinin çok sıcak olduğunu biliyoruz. Yerkabuğunun
derinliklerine doğru indikçe kayaçların sıcaklığı her kilometrede 30°C
kadar yükselir. Böylece; kabuğun en alt katmanlarının çok daha üstünde
yer alan kayaçlar kızıl kor haline dönüşür. Aslında Dünya'nın
büyüklüğüne oranla yerkabuğu çok incedir. Eğer Dünya'yı bir futbol topu
büyüklüğünde düşünürsek kabuğu da ancak topun üzerine yapıştırılmış bir
posta pulu kalınlığındadır. Kabuğun altında kalan kayaçlar ise akkor
sicaklığına kadar ulaşır.

Depremlerin nedeni, yerkabuğundaki bir kırıkla birbirinden ayrılan iki
büyük kütlenin (levhanın) birdenbire harekete geçerek üst üste binmesi
ya da uzaklaşması sonucunda yerkabuğunun şiddetle ileri geri
sarsılmasıdır. Büyük bir depremde bazi titreşimler Dünya'nın öbür
yüzündeki dairesel bir alanda "odaklanır". Buna karşılık bazı
titreşimler çekirdeği aşıp öbür yana geçmez. Böylece Dünya'nın öbür
yüzünde hiçbir titreşimin duyulmadığı halka biçiminde bir "gölge"
belirir. Bu gölgenin boyutları ölçülerek çekirdeğin büyüklüğü
hesaplanabilir. Ayrıca deprem titreşimlerinin yayılma hızi saptanarak
içinden geçtikleri maddelerin yoğunluğu, dolayısıyla bileşimi
belirlenebilir. Eritilmiş kayaçlarla yapılan laboratuvar deneyleri bu
çalışmalara büyük ölçüde ışık tutar. Dünya'nın yüzeyi, kalınlığı 6 ile
70 km arasında değişen bir "kabuk" katmanıyla örtülüdür. Yerkabuğu
denen bu katman daha ağır maddelerden oluşan ve 2.865 km derine inen
çok kalın "manto" katmanının üzerine oturur. Mantonun bittiği yerde
Dünya'nın merkezine kadar kadar 3.473 km boyunca uzanan "çekirdek"
başlar. Jeologlara göre, içteki manto katmanı çok büyük kabarma
harektleri sonucunda yerkabuğunu iterek birçok yerde yüzeye cıkmıştır.
Ayrıca normal olarak yerkabuğunun yapısında bulunmayan bazı kayaçlar da
yanardağı hareketleri nedeniyle Dünya'nın yüzeyine ulaşmıştır.
Jeologlar bu verilere dayanarak mantonun üst kesimlerinin "ültrabazik"
korkayaçlardan oluştuğunu ileri sürerler. Bir yanda "asit" kayaç olarak
nitelenen granitin yer aldığı kayaç sınıflandırmasının öbür ucunda
bulunan bu ültrabazik kayaçlar ağır demir ve magnezyum silikatlardan
oluşur. Mantonun alt bölümlerinin de aynı yapıda, ama daha ağır ve
yoğun olduğu sanılmaktadır. Çekirdeğin yapısındaki maddeler ise hem
mantodakilerden daha ağır, hem de hiç değilse çekirdeğin dış bölümünde
sıvı haldedir. Buna karşılık çekirdeğin içinin manto ve kabuk gibi katı
olduğu sanılıyor. Yerçekirdeğin olağanüstü bir basınç vardır. Bilinen
elementlerin çoğu böylesine büyük bir basınç altında çok yoğunlaşmış
olarak bulunabilir; ama jeologların genel kanısı, bazı demirli
göktaşları (meteoritler) gibi çekirdeğin de metal halindeki nikel ve
demirden oluştuğudur.

Yerkabuğu

erkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki
katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesin bir sınır çizer. Bu
geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav
bilim adamı Andrije Mohoroviçiç'in (1857-1936) adıyla "Mohoroviçiç
süreksizliği" kısaca "M-süreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu
sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yerkabuğundaki deprem
titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında bir
denbire hızlanmasıdır.

Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus
kabuğu" , kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu" olarak
adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6-8 km arasındadır. Oysa
ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların
altında 60-70 kilometreye ulaşır.

Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki
erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaçlardır. Orta
katman yanardağ lavrarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur
gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu
nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu
çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle
okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten
sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerliyerek yavaş yavaş okyanus sırtından
iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek
sırdağlar oluşturur.

Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir
bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst
katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları,
okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların
kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak
birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla
birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir
zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı
yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin
aralarındaki okyanus kabuğu cökmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya
kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya
Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu
levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur.
Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da
olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlar'da olduğu gibi
çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.

Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir
biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da
Dünya'nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön
değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye
çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır.
Böylece her biri Dünya'nın magnetik kutuplarını gösteren küçük birer
mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının,
yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney
magnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini
saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış
parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın magnetik
kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yön
değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki
katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu
magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın
magnetik alanındaki bütün değisikleri bir bir kaydetmiştir.

Levha Hareketleri

Levha hareket teorisi'ne (tektonik levha teorisi olarak da bilinir)
göre Yer'in en dış kısmı iki tabakadan oluşur: kabuğu da kapsayan
litosfer ve mantonun katılaşmış dış kısmı. Litosferin altında
astenosfer bulunur, bu mantonun yüksek viskoziteli olan iç kısmıdır.

Litosfer, astenosferin üzerinde, tektonik levhalara ayrılmış bir halde
yüzmektedir. Bu plakalar belli temas noktalarında üç tür hareketten
birini gösterirler: yaklaşma, uzaklaşma veya yanyana kayma. Bu temas
noktalarında depremler, volkanik faaliyetler, dağ oluşumları ve okyanus
dibi hendekler oluşur.

Ana plakalar şunlardır:

- Afrika plakası, Afrika'yı kapsar.
- Antarktik plakası, Antarktika'yı kapsar
- Avustralya plakası, Avustralya'yı kapsar. (Hint plakası ile 50-555 milyon yıl önce birleşmiştir)
- Avrasya plakası, Asya ve Avrupa'yı kapsar.
- Kuzey Amerika plakası, Kuzey Amerika ve kuzey-doğu Sibirya'yı kapsar
- Güney Amerika plakası, Güney Amerika'yı kapsar.
- Büyük Okyanus plakası, Büyük Okyanus'unu kapsar

Önemli küçük plakalar arasinda Hint plakası, Arabistan plakası, Karaip
plakası, Nazka plakası, Skotia plakası ve Anadolu plakası sayılabilir.

Aşınma

Kıtaları oluşturan güç, levha hareketlerinin motoru olan Yer'in iç
enerji kaynağıysa, çok daha büyük bir dış enerji kaynağı, kıtaları
aşındırarak yok etme sürecinde etkili olur: Güneş enerjisi. Atmosfer
hareketlerini ve su döngüsünü sürdürmek için gerekli enerjiyi sağlayan
güneş ışınları, su ve rüzgar aşındırması ile kıta yüzeylerinden
koparılan minerallerin yine bu iki araç yardımıyla okyanus tabanlarına
taşınarak çökmesine yardımcı olur. Bu mekanizma ile okyanus kabuğu
üzerinde gittikçe kalınlaşarak biriken tortul kaya katmanı, dalma-batma
mekanizması sırasında yerküre içlerine taşınarak yeniden erir.

Aşınma mekanizması, suyun yerçekimi etkisi altındaki hareketlerini
izler, yüksek dağların aşınarak alçalmasına, okyanus derinliklerinin
dolarak yükselmesine yol açar, sonuçta yer yuvarlağının girinti ve
çıkıntılarının törpülenerek çekim etkisi ile belirlenmiş ideal jeoit
biçimine yaklaşması yönünde çalışır.



Güneş Sistemi’nin Oluşumu Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı
teoriler ortaya atılmıştır. En geçerli teori sayılan Kant-Laplace
teorisine Nebula teorisi de denir. Bu teoriye göre, Nebula adı verilen
kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken,
zamanla soğuyarak küçülmüştür. Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim
merkezinde Güneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından
çekilmiş, çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır
olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri
oluşturmuşlardır.

Dünya’nın Oluşumu Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz
kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle,
dıştan içe doğru soğumuş, böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki
katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık
korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve
Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.

Jeolojik Zamanlar Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dünya, günümüze
kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu
evrelerin her birinde , değişik canlı türleri ve iklim koşulları
görülmüştür. Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi, jeolojik
zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların
özelliklerinden yararlanılır. Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman
en üstte olacak şekilde sıralanır.

Dördüncü Zaman Üçüncü Zaman İkinci Zaman Birinci Zaman İlkel Zaman

İlkel Zaman Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği
varsayılan jeolojik zamandır. İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl
sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları : Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu

İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır.

Birinci Zaman (Paleozoik)

Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik
zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin
edilmektedir.

Zamanın önemli olayları : Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu İlk kara
bitkilerinin ortaya çıkışı Balığa benzer ilk organizmaların ortaya
çıkışı Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve
trilobittir.

İkinci Zaman (Mezozoik) Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona
erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon
yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor
ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır.

Zamanın önemli olayları : Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu İkinci zamanı karakterize
eden canlılar ammonit ve dinazordur.

Üçüncü Zaman (Neozoik) Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona
erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon
yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları : § Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya
başlaması § Linyit havzalarının oluşumu § Bugünkü iklim bölgelerinin ve
bitki topluluklarının belirmeye başlaması § Alp kıvrım sisteminin
gelişmesi § Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı Üçüncü zamanı
karakterize eden canlılar nummilit, hipparion, elephas ve mastadondur.

Dördüncü Zaman (Kuaterner) Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve
hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır. Zamanın önemli olayları :
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel,
Riss, Würm) yaşanması İnsanın ortaya çıkışı Dördüncü zamanı karakterize
eden canlılar mamut ve insandır.


Dünya’nın İç Yapısı Dünya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı,
iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların
özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından
yararlanılır.

Çekirdek Manto Taşküre (Litosfer)

Deprem Dalgaları Deprem dalgaları farklı dalga boylarını
göstermektedir. Deprem dalgaları yoğun tabakalardan geçerken dalga
boyları küçülür, titreşim sayısı artar. Yoğunluğu az olan tabakalarda
ise dalga boyu uzar, titreşim sayısı azalır.

Çekirdek Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu
bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890
km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki
kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı
çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış
çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.

Manto Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler
arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700
°C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur.
Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun
üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik
gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda
sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.

Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler Mantonun alt ve üst
kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı
madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise
magma yerin içine doğru sokulur.

Taşküre (Litosfer) Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan
katmandır. Kalınlığı ortalama 100 km’dir. Taşküre’nin ortalama 35
km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir. Daha çok silisyum ve alüminyum
bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir. Yerkabuğunun
altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial, okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur. Örneğin Büyük
Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez. Yeryüzünden yerin
derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm
basamağı denir.

Kıtalar ve Okyanuslar Yeryüzünün üst bölümü kara parçalarından ve su
kütlelerinden oluşmuştur. Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi
duran kara kütlelerine kıta denir. Kuzey Yarım Küre’de karalar, Güney
Yarım Küre’den daha geniş yer kaplar. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika’nın
tamamı ve Afrika’nın büyük bir bölümü Kuzey Yarım Küre’de yer alır.
Güney Amerika’nın ve Afrika’nın büyük bir bölümü, Avustralya ve
çevresindeki adalarla Antartika kıtası Güney Yarım Küre’de bulunur.
Yeryüzünün yaklaşık ¾’ü sularla kaplıdır. Kıtaların birbirinden ayıran
büyük su kütlelerine okyanus denir.

Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonuçları Karaların Kuzey Yarım
Küre’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle, Kuzey Yarım Küre’de; Yıllık
sıcaklık ortalaması daha yüksektir. Sıcaklık farkları daha belirgindir.
Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gösterir. Kıtalar
arası ulaşım daha kolaydır. Nüfus daha kalabalıktır. Kültürlerin
gelişmesi ve yayılması daha kolaydır. Ekonomi daha hızlı ve daha çok
gelişmiştir.

Hipsografik Eğri Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını
gösteren eğridir. Kıta Platformu: Derin deniz platformundan sonra
yüksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür. Karaların
Ortalama Yüksekliği: Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir.
Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki
Everest Tepesi’dir. Kıta Sahanlığı: Deniz seviyesinin altında, kıyı
çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf)
denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır. Kıta Yamacı:
Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bölümdür.
Denizlerin Ortalama Derinliği: Denizlerin ortalama derinliği 4000 m
dir. Dünya’nın en derin yeri olan Mariana Çukuru denzi seviyesinden
11.035 m derinliktedir. Derin Deniz Platformu: Kıta yamaçları ile
çevrelenmiş, ortalama derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş
bölümüdür. Derin Deniz Çukurları: Sima üzerinde hareket eden kıtaların,
birbirine çarptıkları yerlerde bulunur. Yeryüzünün en dar bölümüdür.

Dünya'nın Hareketi

Dünya kendi çevresinde (23 saat, 56 dakika, 4.091 saniye) ve güneş
çevresinde (365 gün, 6 saat, 48 dakika) hareket eder. Günlük ve yıllık
hareketlerine bağlı olarak gece, gündüz, mevsimler, kayaçların oluşması
ve diğer canlılık ve biyolojik olaylar gerçekleşir. Mevsimlerin
oluşmasında etken ise 23 derecelik eksen eğikliğidir.

Hareketleri : Sürekli olarak hareket eden dünyanın iki çeşit hareketi
vardır. Bu hareketlerden birisi kendi ekseni etrafında olur ve batıdan
doğuya doğrudur. Bu dönmesini 24 saatte tamamlar. Dünyanın kendi ekseni
etrafındaki bu dönmesi ile birlikte olan ikinci hareketi ,güneş
etrafındadır. Güneş etrafında dünya, elips şeklinde çok geniş bir
yörünge üzerindeki hareketini de 365 1/4 günde, yani bir yılda
tamamlar. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki ve güneş etrafındaki bu iki
hareketi, iki önemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında dönmesi
ile gece ve gündüz, güneşin etrafında dönmesi ile mevsimler meydana
gelir. Dünyanın yüzeyi : Dünyanın yüzölçümü 509.200.000
kilometrekaredir. Bunun % 70 denizler 360.600.000 kilometrekare, % 39,u
karalar ,148.600.000 kilometrekare dir. Kuzey kutup çevresinde
karalarla çevrilmiş bir deniz, Güney Kutup çevresinde denizlerle
kuşatılmış bir kara parçası vardır.
Duygusuzifade
Duygusuzifade
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2459
Kayıt tarihi : 27/06/09
Nerden : Counter Strike
Yaş : 29
Cinsiyet : Erkek

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz