Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Atasözü Cephanemiz (Açıklamalı)

Aşağa gitmek

Atasözü Cephanemiz (Açıklamalı) Empty Atasözü Cephanemiz (Açıklamalı)

Mesaj tarafından Duygusuzifade Paz Eyl. 20, 2009 5:03 pm

Abanın kadri yağmurda bilinir.
Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçekten ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.

Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler,
karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu
şekilde yaşamaya alışıktırlar.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık
olmadıkları önemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde
etseler, aptalca davranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve
böbürlenmeye başlarlar. Dahası, bunun kendi hakları olduğunu da ileri
sürerler.

Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
Kimi insanlar yaptıkları işten zevk duyarlar ve onu bırakmak
istemezler; bu işi sürekli olarak, tekrar tekrar yapmaktan da hiç
bıkkınlık duymazlar.

Abdalın dostluğu köy görünceye kadar.
Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı
elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle
olan ilişkisini keser.

Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.

Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.

Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlar doğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.

Acele ile menzil alınmaz.
Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız,
başarı kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir
süresi vardır.

Acele işe şeytan karışır.
Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlış ya da bozuk olur.

Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Bir işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız
kişi, kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine
getiremez; daha başlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.

Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden
ne kadar çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği
duygusu içinde bulunur.

Acıkmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek
ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü
hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o
nesnedir.

Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete
getirirseniz, o kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe
arsızlaşır; bunun yanında kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin
karşılığını vermez ve onları aç-yoksul bırakırsanız, onlar da hırsızlık
yapmaya başlarlar.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Kötü durumda olan bir kimseyi, ortaya çıkacak yeni kötü durumlar
etkilemez; pek çok zorluğa katlanabilir; çünkü o, böylesi kötü
durumlara alışmıştır. Ayrıca, işe yaramayacak hâle gelmiş kimseler de,
tutar bir yanları olmadığı için felâketlerden çekinmezler.

Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.
Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını taşırır,
çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun aksine
yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan insanları
yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğru yola
sokabilir.

Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu insanın
düşüncesi de karnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle
giderilip geçiştirilemez, böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve
aşırı davranışlara kaymasına neden olunur. Çocuklar da bir şey
istediler mi hemen onun yerine getirilmesini isterler, beklemek nedir
bilmezler.

Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.
İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içinde bırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.

Aç ayı oynamaz.
Kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir;
insan ya da hayvan olsun, çalışan mutlaka doyurulmalıdır.

Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve manevî yönden
tatmin etmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya düşürür, emeklerinin
karşılığını vermez, kötü muameleye maruz bırakırsan yanlış yola
saparlar; söz dinlemez olurlar, arsızlaşırlar.

Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Uzun süre yokluk içinde olan aç insan elde ettiğinden çoğunu ister,
tatmin olmaz, yetmeyeceği duygusunu taşır. Tok, yani varlıklı insan ise
var olanla yetinir gibidir, elindekilerin bir gün gelip tükeneceğini
düşünmez, yeni kazanç yollarına başvurmaz, dahası elindekileri
bilinçsizce harcamaya devam eder.

Aç elini kora sokar.
Aç ve yoksul insan, zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için canı pahasına bile olsa her türlü tehlikeye atılmaktan çekinmez.

Aç gözünü, açarlar gözünü.
Uğraşılarında, giriştiğin işlerinde uyanık bulunup dikkatli olman
gerekir; yoksa umulmadık, beklenmedik bir anda büyük zararlarla karşı
karşıya kalabilirsin. Bu belâdan sonra aklın başına gelir ama iş işten
geçmiş olur.

Açık ağız aç kalmaz.
Çalışan, didinen, ne istediğini bilen, bıkmadan usanmadan bunu dile
getiren kişi geçim yolunu bulur; muhtaç duruma düşmez, aç kalmaz.

Açık yaraya tuz ekilmez.
Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz ve davranışlardan kaçınmak gereklidir.

Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.

Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu bir yerde,
kendinde az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye, büyüklük
taslamaya başlar.

Açılan solar, ağlayan güler.
Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi kalmayıp
tersine dönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul da
zengin olabilir.

Açın gözü ekmek teknesindedir (olur).
İnsanın tek amacı, öncelikle kendisi için gerekli, yaşaması için zorunlu olan, yokluğunu çektiği şeyi elde etmektir.

Açın karnı doyar, gözü doymaz.
1. Bir şeyin uzun süren yokluğu açlık ve doyumsuzluk duygusuna iter
insanı; bu insan hiç doymamış, aç kalacakmış gibi davranır; gözü
nesnelerde kalır, o nesneleri kaybedecek sanısına kapılır. 2. İhtiraslı
kişi elindekiyle yetinmez, daha fazlasını ister.

Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
Komşu hakkı çok yücedir. Komşuya hangi şartlarda olursa olsun, aç ya da
zengin iyi davranılmalıdır. Çünkü toplumun dirlik ve düzenliği bir
yönüyle buna bağlıdır.

Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.
Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması
istenmiyorsa, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından
kaçırabilir ya da yakınına anlatabilir, bunu başkaları duyabilir,
saklamaya çalıştığın şey sır olmaktan çıkar, yayılır.

Aç ne yemez, tok ne demez.
Yoksul kişi ihtiyaç duyduğu şeyin en kötüsüne bile razı olur; iyisini,
kötüsünü arayacak durumda değildir. Oysa varlıklı kişi için durum
farklıdır, o her zaman daha iyisini ister, en güzel şeylerde bile bir
kusur bulur, mırın kırın eder.

Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).
Yoksulluk çeken, varlık yüzü görmeyen kişi sürekli ihtiyaç duyduğu
şeylerin hasretini çeker; kendisini onları elde etme hayaline kaptırır,
olmayacak düşler kurar.

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
Hoşuna gitmeyecek sözler söylenmesine, hakkında kötü şeylerin ortaya çıkmasına yol açmak istemiyorsan karşındakini kızdırma.

Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.

İnsan ihtiyaç duyduğu, sürekli yokluğunu çektiği şeyleri varlıklı
kimselerde görmekle onlara sahip olmuş sayılmaz. Tatmin olabilmek için
onları gerçekten elde etmelidir.

Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.
Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun
bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu
yerde ise hak yeme, sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne
adalet ne de âdil vardır.

Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).
Tek başına yaşamak oldukça zor olduğundan insanlar bir arada yaşarlar,
dayanışmaya gerek duyarlar. İhtiyaçlar bu sayede karşılıklı olarak
giderilir. Bu bakımdan hiçbir insanı küçümseyip yararsız saymamalı;
olur ki bir gün, hiçlenen o insanın yardımına gerek duyulabilir.

Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).
Birileri gelip konuğumuz olabilir, evimizde kalabilir. Bu konuk tıpkı
can gibidir; can nasıl gövdeye geldiği gibi gidiyorsa, konuk da günün
birinde geldiği gibi gidecektir. Bu sebeple yanımıza gelen arkadaş,
dost, yakın ve konuklarımızdan yaka silkmemeliyiz.

Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
Bir kimse kendisine yapılan kabalık, kötülük karşısında sert tepki
göstermiyor, benzer bir şekilde karşılık vermiyorsa, bu korktuğundan
değildir; hatır saydığındandır, utandığındandır, duygularına egemen
olduğundandır.

Adam adam denmekle adam olmaz.
Değerleri olmadığı hâlde değer verip saygı duyarak, bazı unvanlar
vererek, överek, pohpohlayarak bir kimseyi iyi yetişmiş, değerli bir
kimse yapamayız. Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum,
tutum ve davranış insanın kendinde bulunmalıdır.

Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
Bir kimsenin toplumdaki seçkin yeri ve önemi zengin ya da yoksul
hâliyle ölçülemez. Kimi insanlar son derece yoksuldurlar ama
kendilerinde bir adamlık vardır. Kimileri de zengindir ama insanlıktan
nasiplerini almamışlardır. Dolayısıyla yoksul olmak insanın değerini
düşürmez, zengin olmak da değerini artırmaz.

Adam adamı bir kere (defa) aldatır.
Bir kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir daha
aldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona
göre ayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır,
düzenbaz ne derse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.

Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı
olurlar. Ne ki her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan,
yapacağı işlerde başkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle
kendi gücüne, bilgi ve becerisine dayanmalı ve güvenmelidir.

Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu diyeyim).
İnsan daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında
bulunmaktan hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostluk eder.
Dolayısıyla bir kimsenin iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğu
kimsenin kişiliğine bakılarak anlaşılabilir.

Adamak kolay, ödemek güçtür.
Bir işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi
yapacağım duygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine
getirmek ve yapmak güçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir
paraya dayanır; bunlar da zor sarf edilir şeylerdir.

Adamın (insanın) adı çıkacağına (çıkmaktansa) canı çıksın (çıkması yeğdir).
Toplumun bir insan hakkında verdiği yargı kolay kolay değişmez. Eğer
bir adamın adı kötüye çıkmış, bu yanıyla şöhret bulup tanınmışsa, bu
durum onun için katlanılmazdır. Nereye gitse kötü yanı yüzüne
vurulacak, itilip kakılacak, aşağılanıp toplum dışına itilecektir.
Böyle bir hayatı yaşamak, o insan için yaşarken ölmek demektir.

Adamın iyisi alış verişte belli olur.
Alışveriş bir insanın karakterini, iyi ya da kötü oluşunu belirleyen en
önemli ölçütlerden biridir. Alışveriş her şeyden önce çıkara dayanır.
Birçok insan da çıkarı için ahlâk kurallarını çiğnemekten kaçınmaz.
Bunu anlamanın en iyi yolu da kişiyi alışverişte denemektir. Alışveriş
sırasında hileye başvurmayan, hakkı gözeten, yalan söylemeyen, ahlâksız
yollara sapmayan kimse iyi insandır.

Adamın iyisi iş başında belli olur.
İnsanı gösteren sözü değil, işidir. Bir insanın gerçek değeri;
becerikli mi beceriksiz mi, çalışkan mı tembel mi, başarılı mı
başarısız mı, iyi mi kötü mü olduğu yaptığı işlerle, çevresindekilere
karşı takındığı tutumla ölçülür.

Adamını yere bakanından, suyun ağır (sessiz) akanından kork (sakın).
Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay
karşısında duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli
etmeyen, sessiz kalan kimseler de ağır akan suya benzerler.
Sinsidirler, içlerinde besledikleri kötülükleri hissettirmezler, bu
bakımından sakıncalıdırlar.

Adam olana bir söz yeter.
İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine
söylenen sözü, ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine
getirirler. Bir sözü defalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza
sokan kimselerde ise, bir kavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var
sayılabilir.

Âdemoğlu (insanoğlu) çiğ süt emmiştir.
Başlangıcından bu yana nankörlük insanoğlunun değişmez bir sıfatı
olagelmiştir. Yapılan bir iyiliğe karşı, çokluk kötülükle cevap vermek,
insanın atamadığı huylarındandır. Sanki bu, insanda değişmez bir
hâldir. Bu bakımdan insanoğlu güvensizdir, ona karşı daima dikkatli
olunmalıdır.

Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.

Büyüklerin küçükler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çocuklar, çokluk
büyüklerini örnek alırlar. Onlardan ne görürlerse onu yapmaya
çalışırlar. Bu sebeple, anne-babanın çocuklar, büyüklerin de küçükler
üzerindeki etkisi, eğitim açısından oldukça önemlidir.

Ağacı kurt, insanı dert yer.
Ağaç kurdu, içine yerleştiği bir ağacı veya tahtayı özünden, içten içe
yiyerek çürütür ya da kurutur. Dert ve üzüntü de tıpkı ağaç kurdu
gibidir. İnsanı içten içe yıpratır, perişan eder, dayanıksız kılar,
yiyip bitirir.

Ağaç kökünden yıkılır.
Ağacı ayakta tutan, onu toprağa bağlayan kökleridir. Onun bütün
dallarını kesebilirsiniz, ancak yıkamazsınız. Yıkmak için köklerini
topraktan çıkarmak zorundasınız. Bir aile, toplum ya da düzen de tıpkı
ağaç gibidir. Onu da ayakta tutan bir temel (kök) vardır. Kimi
ayrıntılarını (dallarını) yok edebilirsiniz, ancak yıkıp bozamazsınız;
yıkmak için temelini sarsmak, ana noktalarını bozmak zorundasınız.

Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).
Bir ağacı güzel gösteren, verimli kılan, canlı tutan yaprakları,
çiçekleri ve meyveleridir. Varlığını ancak bunlarla kanıtlar. İnsanlar
da böyledir. İnsan ailesi, çocukları, yakınları ve dostları ile bir
bütün oluşturup varlık gösterebilir. Eğer bunlardan mahrum olursa
yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç gibi kalır ortada; cansız,
kurumuş gibi, güçsüz ve verimsizdir.

Ağaç yaş iken eğilir.
Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye,
her türlü bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de
büyüdükçe eğitilmeleri zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez.
Onlar tıpkı kuru bir ağaç gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa
kırılırlar. Bu sebeple onlara yeni bir davranış kazandırmak imkânsız
gibidir.

Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
Yüce Allah, her canlıyı yaratırken onunla birlikte rızkını da yaratır.
Ancak insanlar aç gözlülük edip kimilerinin hakkını gasbederler,
rızklarına el koymaya çalışırlar. Dolayısıyla kimileri aç ve yoksul
kalır. İnsanlar bu tavırlarından vazgeçmiş olsalar, herkesin rızkının
kendisine yeter olduğu apaçık ortaya çıkacaktır.

Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.
Gittiğimiz yolda, tuttuğumuz işte ilerlemek istiyorsak acele edip
telâşa düşmemeliyiz. Yavaş yavaş ama güvenli, gerekli bir tempoda, emin
adımlarla yürümeliyiz. Böyle hareket etmezsek, aceleciliğimiz yüzünden
sürçebilir, yolumuzu şaşırabilir, sonuca da ulaşamayız.

Ağır kazan geç kaynar.
1. Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de
farklıdır. Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor
kavrarlar. 2. Bazı beceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve
zamanında yetiştiremezler. 3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay
karşısında hemen öfkelenip telâşlanmazlar.

Ağır ol, batman gelesin.
Temkinli, ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar
göresin; sevilip sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp
taşkınlık gösteren, aceleci kimseler toplumda pek sevilip yer
edinemezler.

Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).

Tutarlı, ölçülü, ağırbaşlı, temkinli kimselerin toplumda etkin bir
yerleri, ayrıcalıklı bir kişilikleri vardır. Bu ayrıcalıkları sebebiyle
onlara kolay kolay kimse ilişmeye cesaret edemez, onları hırpalamaya
öyle herkesin gücü yetmez, dolayısıyla ister istemez saygı görür ve
yerlerini korurlar.

Ağır yongayı yel kaldırmaz.
Davranışları ölçülü, sözleri yerinde, temkinli ve ağırbaşlı olan
insanlara dış etkenler, niyeti bozuk kimseler kolay kolay zarar
veremezler.

Ağız yer, yüz utanır.
İkram kabul eden, armağan alan kişi, bunları kendisine sunan kimsenin
istediğini yerine getirme zorunluluğunu duyar; bir borçluluk duygusuyla
bu isteği reddetmeye utanır, istemese de işi yapar.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Hakkımızın yendiği yerde susup sonuca katlanmak doğru değildir. Susar,
sesimizi çıkarmaz, hakkımızı aramazsak kimse bize yardım elini uzatmaz;
hakkımızı vermez. Onun için hakkımızı arama yoluna gitmeli ve bu yolda
sesimizi duyurmalıyız.

Ağlatan gülmez.
Başkalarına zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin
kötülükleri karşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki
dünyada kendisine döner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da
ağlar.

Ağrısız baş mezarda gerek (olur).
Yaşayan her insan dertten, çileden yakasını kurtarabilmiş değildir.
Yaşadıkça da kurtaramayacaktır. Dolayısıyla dertsiz insan ancak mezarda
bulunur. Bu demektir ki, insan dertten ancak ölünce kurtulacaktır.

Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
Vakit ve fırsat varken (yazın) çalışmayan, tembel tembel oturan,
keyfini düşünen kimse, fırsat kaçtıktan sonra, çalışmanın zor olduğu
günlerde (kışın) geçim sıkıntısı çeker; perişan olur, aç kalıp yoksul
düşer.

Ah alan onmaz.
Zulmeden, hak yiyen, kötülük yapan ve bu sebeple birilerinin bedduasını
alan kimse iflâh olmaz; onun sonu iyi değildir, yaptıklarının cezasını
mutlaka görür.

Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.
Değerli, güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin
eline geçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar
gelişen olaylara çok kez engel olamazlar.

Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz
yere yakınlık gösterilmemelidir. Yoksa bu yakınlığı kötüye
kullanabilir. Yerli yersiz karşınıza çıkıp sizi rahatsız ve huzursuz
edebilir. Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerde dikkatli olunmalıdır.

Ahmak iti yol kocatır.
Bazı insanların girişimleri, uğraşıları, didinmeleri, yaptıkları işleri
ahmaklıkları yüzünden sonuçsuz kalır; yıpranmalarına yol açar. Bunun
böyle olmasının sebebi, işe iyi düşünmeden, plân yapmadan girmiş
bulunmaları, karşılarına çıkacak aksilikleri hesaplamamış olmalarıdır.
İşte böylesi bir giriş, onları tekrar tekrar yapmak zorunda bırakmış,
zaman kaybettirmiş, yormuş ve yıpratmıştır.

Akacak kan damarda durmaz.
“Takdir, tedbiri bozar” derler. Bir zarara uğramak, önemli bir şeyimizi
kaybetmek kaderimizde varsa, ne yaparsak yapalım, ne önlem alırsak
alalım bunun önüne geçemeyiz. Bugün ya da yarın, er veya geç olan
olacaktır.

Ak akçe kara gün içindir.
Emek vererek, alın teri dökerek kazandığımız para, sıkıntılı anlarımız
ve zor günlerimiz içindir; bizi darlıktan bu para çekip kurtarır,
rahata erdirir. Dara düşülen günlerimizde bu parayı harcamaktan da geri
durmamalı, çekinmemeliyiz.

Akan su yosun (pislik) tutmaz.
Bilinen bir şey ki, devamlı akan su kendini ve yatağını temiz tutar;
hareketsiz ve birikinti hâlinde olan su da aksine mikrop ve pisliği
bünyesinde taşır. Denebilir ki hareketlilik, canlılık ve çalışkanlık
insanı canlı ve üretken yapar; iyimser kılar, kötülükten uzak tutar,
düşkünlüğünü önler; böylece de o insan hem kendine, hem de başkalarına
yararlı olur.
Duygusuzifade
Duygusuzifade
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2459
Kayıt tarihi : 27/06/09
Nerden : Counter Strike
Yaş : 29
Cinsiyet : Erkek

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Atasözü Cephanemiz (Açıklamalı) Empty Geri: Atasözü Cephanemiz (Açıklamalı)

Mesaj tarafından Duygusuzifade Paz Eyl. 20, 2009 5:04 pm

Akar su çukurunu kendi kazar.
Azimli olan, bir şey yapma isteği ve gücünü taşıyan, gayretli ve
atak kimseler zorluklara boyun eğmezler; amaçlarını gerçekleştirmek
için imkân ararlar, yollarını ne yapıp edip bulurlar.

Akan suya inanma, el oğluna güvenme.
Kimi akar sular yavaş aktığı için tehlikesiz görünebilir, ancak yine de
güvenmemelidir. Bir an o suya kapılıp sürüklenebilir, derinlere ve
burgaçlara çekilip boğulabiliriz. El oğlu da tıpkı bu akar sular
gibidir, kimi yanlarına bakarak onlara güven duyamayız. Çıkarı için
bizi tuzağa düşürebilir, başımıza olmadık işler açabilir, zor durumda
bırakıp zarara uğratabilir. Bunun için temkinli olmalıyız.

Akıl akıldan üstündür.
Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizim
akletmediğimizi, bir başkası akledebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp
karanlık bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli
işlerimizde güvenli, geniş düşünce sahibi kimselere danışmaktan,
onların bilgi ve tecrübesine başvurmaktan kaçınmamalıyız.

Akıl için tarik (yol) birdir.
Bir mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğru
düşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları
sonuç hep aynı olacaktır.

Akıl kişiye (adama) sermayedir.
Giriştiğimiz hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki
en büyük etken akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır.
Onu gerektiği gibi, yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır.
Hemen her işte bir sermayeye gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de
paradır. Ama unutmayalım ki, paranın da işe yarar şekilde kullanılması
akılla olur.

Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun).
Düşüncesiz ve yersiz davranan, gerçeği görmeyen, anlayışı kıt kimseler
yaptıkları işlerin, söyledikleri sözlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını
hesap edemezler. Bu yanlarıyla, iyi niyetli de olsalar dostlarına
bilmeyerek zarar verebilirler. Bunun aksine, akıllı düşmanın neler
yapabileceği, hangi yollara başvuracağı önceden tahmin edilip
sezilebilir; dolayısıyla kişi tedbirini alır, kendisine gelebilecek
zararları önlemeye çalışır.

Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.
Aklını kullanmasını bilen, açık göz, uyanık ve düzenbaz kimseler
düşüncesiz, kavrayışı kıt, ahmak ve şaşkın kimseleri aldatmakta bir
zorlukla karşılaşmazlar. Hatta bu kimseler, karşılarındaki bu aptal
insanları, haklı da olsalar haksız çıkarabilirler; kendilerini suç
işlememiş gibi gösterebilirler.

Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
Önlem almaya, hazırlıklı olmaya alışmış kimi tedbirli kimse, hemen her
şeyde bir sonuca ulaşmak için sağlam bir yol arar. Bunun için de
düşünüp taşınır, kolay kolay karar veremez. Dolayısıyla da epey zaman
harcamış ve sonuca ulaşmakta gecikmiş olur. Oysa gözü pek atak ve
yeterince düşünmeden karar veren kimse, tehlikeyi göze alıp işe girişir
ve sonuca daha çabuk ulaşır.

Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.
Hangi işte, hangi yönetimde olursa olsun sağlıklı bir sonuca gidilmek
isteniyorsa, mutlaka iyi ve doğru düşünenlere, işinin ehli ve akıllı
kimselere öncelik verilmelidir; onlar takipçi değil, takip edilenler
olmalıdır. Eğer bunun tersi yapılıp akılsız, ahmak, beceriksiz,
anlayışı kıt kimselere öncelik verilir, onlar iş başına getirilirse
yapılan işten olumlu bir sonuç elde edilemez; elde kalan yalnızca zarar
olur.

Akıl para ile satılmaz.
İnsanlar akılca eşit değillerdir. Kimileri akıllı, kimileri aptaldır.
Bunu değiştirmek mümkün değildir, böyle de sürüp gidecektir. Üstelik
akıl, somut bir şey de değildir. Sonradan da elde edilemez, parayla da
alınıp satılamaz. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda delice işler yapan
varlıklı insanlar, akıllıca işler yapan yoksul insanlar görürüz. Eğer
akıl parayla satın alınmış olsaydı zenginlerin dilece işler
yapmadıklarına tanık olabilirdik.

Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.
1. İyi düşünüp taşınmadan, eni konu hesaplamadan verdiğimiz kararlar,
yaptığımız girişimler bizi kötü sonuçlarla karşı karşıya bırakır,
çıkmaza sokup oraya buraya koşturur, yorgun düşürür. Hemen her şeyi
yeni baştan yapmak durumuyla yüz yüze getirir. 2. İşin başında
olanların akletmeden verdikleri yanlış karar ve ortaya koydukları
tutumların doğurduğu kötü sonuçların sıkıntılarını, zahmetini buyruk
altında çalışanlar çeker.

Akıl yaşta değil baştadır.
İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir
fakat aklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük
olanlardan daha akıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi
olabilirler ama tecrübe akıllı olanların işine yarar, akılsızların
değil.

Ak koyunun kara kuzusu da olur.
1. İyi ana-babadan kimi zaman kötü huylu çocuklar da olabilir. 2. Çok
iyi sandığımız bir işin, girişimin veya tavrın kötü yanları da
bulunabilir. 3. Arkadaş, dost ve yakınlarımızın kimi kusurlu yanları da
bulunabilir.

Akla gelmeyen başa gelir.
İnsan her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden
kestirip tedbir alacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir
anda başına öyle şey gelir ki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir
bile. Bu durumda yapılacak şey endişe ve korkuya kapılmamak, sakin
olmaya çalışmaktır.

Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
Aklına geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın,
doğabilecek sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya
kalkar, her önüne gelene çatarsan büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar
görürsün.

Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
Hemen her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları
çatışmaya sürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı,
incitici davranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir
işlev yüklenmiş olur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir
durum değildir. Bu bakımdan özellikle kendine güvenemeyenler,
dostluklarının devamını dileyenler alışveriş konusunda dikkatli olmalı,
gerekirse birbirleriyle alışverişten kaçınmalıdırlar.

Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
Yüce Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme
zamanı olarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken
yatmalıdır. Yola çıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey
görünür olduğundan daha güvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse
kaçınmalıdır; gece yolculuğu hem zor, hem de tehlikelidir.

Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).
Elden geldiğince işler akşam ya da gece yapılmamalıdır. Sabah görülmesi
daha uygundur. Çünkü gece iş yapmak tehlikelidir. İnsanların en yoğun,
yorgun ve dalgın oldukları zaman bu zamandır. Çalışanların hata
yapmaları, işi eksik görmeleri, verimsiz olmaları gündüze oranla daha
fazla olur. Ayrıca gündüz elde edilebilen imkânlar gece elde edilemez.
Bu bakımdan sabahleyin yapılacak iş kusurlu da olsa, akşam yapılacak
işten daha iyidir.

Alacağın olsunda da alakargada olsun.
İnsanlar kolay kolay borçlu olmak istemezler. Çünkü borç ödemek,
özellikle sıkıntıda olanlar için hayli zordur. Bu bakımdan borçlu
olmaktansa alacaklı olmak daima iyi görülür. Alınması zor da olsa,
borçlu olan ödememek için karşı da koysa, insanın alacaklı olması yine
de iyi bir şeydir.

Alacakla verecek (borç) ödenmez.
Kimilerine borçlu, kimilerinden de alacaklı olabiliriz. Ne var ki,
borcumuza karşılık, alacağımıza güvenip onunla borcumuzu
ödeyebileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle yaparsak tedbirsiz hareket
etmiş oluruz. Borcumuzun ödenme günü geldiğinde, eğer alacağımız bize
ödenmemişse zor durumda kalabiliriz. Bu yüzden borcumuzu, alacağımızla
öderiz hesabına gitmek doğru değildir; bu bir tedbirsizliktir.

Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
İnsanların toplum içindeki yerlerini tutum ve davranışları belli eder.
Kimi insan vardır ki alçak gönüllüdür, büyüklük taslamaz, insanların
mevkilerine göre tavır takınmaz; işte bu kimseler saygı ve sevgi görür,
toplum içinde yükselir. Kimi insan da vardır ki kibirlidir, herkesi
küçük görür, üstünlük taslar; bu insan da hiç sevilip sayılmaz, toplum
içinde de iyi bir yer edinemez.

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.
İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir.
Gerek maddî, gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir.
Orta bir yol izlemeye yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok
yüksek hayat biçimi zarar verir.

Alçak yer yiğidi hor gösterir.
Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne
kadar değerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini
kanıtlayıp lâyık olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz
görülmesine, etkisiz kalmasına, yitip gitmesine sebep olur.

Al elmaya taş atan çok olur.
1. Önemli, parlak mevkileri elde etmeye çalışan çok olur. 2. Değerli,
güzel ve çekici olan şey herkesin dikkatini çeker. Kimileri onu elde
etmeye çalışırken, kimileri de kıskançlığa düşüp onun aleyhinde
çalışırlar.

Alet işler, el övünür.
İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için
gerekli araç-gereç olmadan başarı elde edemez. Durum bu kadar açık
olduğu hâlde, araç-gereci bir tarafa atıp kendi ustalığı ile övünmekten
geri durmaz insanoğlu.

Alışmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Bir
şeye alışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yöneten
alışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçmez. Alışkın
olduğu şeyden kopmamak için her yola başvurur, delice davranışlar
gösterir.

Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).
Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir haksızlığın
önüne geçmek için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu sırada
kabahati olan varsın tedirgin olsun, alınıp telâşa kapılsın.

Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.
İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa kapılıp Yüce
Allah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini esirgemez, O`nun
rahmeti boldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep yaratır ve çare
gösterir, bize iyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp güvenelim,
O`ndan umut kesmeyelim.

Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az, kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.

Allah doğrunun yardımcısıdır.
Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları ve
peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma
dediğini yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren,
haram kıldığı şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen,
doğruluktan sapmayan kişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı
sağlar, kötülük görmez, zarara da uğramaz. O hâlde doğruluktan
şaşmamalıdır.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan
Yüce Allah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine
düştüğümüz kötü durumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma
kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.

Allah`ın bildiği kuldan saklanmaz.
Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan Allah`a karşı
sorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne düşündüklerini ve
kalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç işlemişse, bu
suçundan dolayı önce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır. Çünkü, hiçbir
şeyin kendisine gizli olmadığı Allah, onun suç işlediğini biliyordur.
Bunu gizlemek, o suçu ortadan kaldırmaz. Öyle ise onu kuldan niçin
saklamalıdır?

Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yoluna
ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar
birbirinin rızkına el uzatmasınlar.

Allah sabırlı kulunu sever.
Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında
ses çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme
erdemidir sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır.
Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri
kolay savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını
sever. Öyleyse bu sevgiye lâyık olmak için sabırlı olmaya gayret etmeli
insan.

Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine
gelmediğini görmek insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete
uğramak, hele en yakınından böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu
sebeple “Allah`a, bizi en yakınımıza dahi muhtaç etmesin” diye dua
etmeyi bir görev bilir insan.

Allah`tan umut kesilmez.
Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında
bile bir sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor,
durumlarını düzeltir. Bu bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz
durumlarında bile karamsarlığa düşüp yalnızlık korkusuna kapılmazlar.
Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına, onları koruyacağına gönülden
inanırlar.

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu insanlara da
durumlarına göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir; onların da bir
hayat düzeni kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına yardım eder.

Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu
tek varlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak
sadece ve sadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken
bir karşılığı gözetirler. Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar.
Öyleyse siz başkasına yardımcı olunuz ki, başkası da size yardımcı
olsun.

Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir
işe yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye
çalıştıracakmış gibi yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere
umut vermek olur ki, doğru bir hareket değildir.

Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.
Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır, yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.

Altın anahtar her kapıyı açar.
Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan
kaldıramayacağı engel ya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar
çıkarlarına, nefislerine düşkündürler. Bu düşkünlük onları zayıf
bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca elde eder. Dolayısıyla
karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeli önünüzden
kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.

Altın eli bıçak kesmez.
1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın gücü
sebebiyle ona zarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli kimseyi
hayat zorlukları kolay kolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu sarssa
bile, o yılmadan çalışır; işlerini yoluna kor ve hayatını sürdürür.

Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.
Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan
bakılmamalıdır. Gün gelir insan elindeki varlığı yitirip
yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisinden daha yoksul olan bir kişiye
muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir ve kendisinden daha önce
altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.

Altın yere düşmekle pul olmaz.
Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri
(makam-mevki) yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile
değerinden bir şey kaybetmez.

Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.
İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür ihtimalleri
göz önüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur. Bunun için
“takdir, tedbiri bozar” demişlerdir.

Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).
Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size sığınıyor;
canının da sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir. Böyle bir
durumda ona kötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir. Aksi bir
tavır insanlık dışı bir hareket olur, meğer ki sığınan kişi düşman bile
olsa.

Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.
Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en
fazla koruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu
sebeple ona ne kadar kızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse
etsin, bu durumunu devamlı sürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye
düştüğü bir anda, annelik içgüdüleri harekete geçer ve onu korumaya
çalışır.

Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.
Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde şehirlerden
biridir. İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan özelliklere
sahiptir. Annenin de diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır.
Onun kadar çocuğunu seven, çocuğuna gönülden bağlı bir yakın, bir dost
yoktur insanlar içinde. Ne zaman başımız dara düşse hemen o koşar,
elimizden tutmaya o çalışır.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir anlatmak
zorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne denmek
istendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne kadar açık
anlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne denmek
istendiğini bir türlü anlayamazlar.

Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.
İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler bozulduktan, ortaya
kötü bir sonuç çıktıktan sonra “niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın, bu
yolu tutmalıydın” gibi sözler söylemeyi alışkanlık edinmişlerdir.
Önemli olan yapma biçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki tehlikeyi
önceden görmek ve uyarıda bulunmaktır.

Araba ile tavşan avlanmaz.
Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya
ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun
dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.

Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.
1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar
da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır
biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.

Ar dünyası değil kâr dünyası.
1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim
için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para
kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri
bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.

Arı bal alacak çiçeği bilir.
Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkar
sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.

Arı, kızdıranı sokar.
Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancak
kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı
ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.

Arık öküze bıçak çalınmaz.
Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya
çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu
yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.

Arpa eken buğday biçmez.
1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya
çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.
Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.
Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş
insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de
aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.

Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir
özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin
niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.

Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).
Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirse
değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz
konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı
geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar;
soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan
kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir
açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.

Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.
Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş
kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara
karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü
insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya
da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak zayıf
karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere yaraşır.

Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).
Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle
yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı
gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.

Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.
Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne
yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki
bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve
söylediklerini kimse işitmez sanır.

Aşını, eşini, işini bil.
Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak
istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve
arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe
sahip çık, onu lâyıkıyla yap.

Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman
gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman
değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.

At, adımına göre değil, adamına göre yürür.
Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin
yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da
yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut
verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.

Ata eyer gerek, eyere er gerek.
Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir.
Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını
vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş
için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak
isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve
araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim
edilmelidir.

Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.
Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle
ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının
yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf
etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de
bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.

Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.
Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar
günlerinde yardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın
buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli
ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı
geliyor demektir.

At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.
1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği
gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da
budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği
bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden
çok onun sayılır.

At binicisini tanır (bilir).
Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp
anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl
tavır takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.

Ateş düştüğü yeri yakar.
Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca
ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının,
uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir;
kalıcı değil, gelip geçicidir.

Ateşle barut bir yerde durmaz.
Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı,
belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir
belirti varsa, olay veya durum da var demektir.

Atılan ok geri dönmez.
Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı
eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna
dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten
geçmiştir çoktan.

Atın bahtsızı arabaya düşer.
Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.

Atın ölümü arpadan olsun.
Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler,
kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler
ve şöyle düşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu
çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”

Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı;
uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından
kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.

Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.
Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre
davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren
konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli
ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.

Atlasa kıl yapışmaz.
Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında
söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna
söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.

At ölür, itlere bayram olur.
Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu
görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık
kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.

At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadan
ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisinden
sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden
farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne
var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir.
İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya
hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan
kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan
kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de
gelecek kuşaklara taşınırlar.

At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).
Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını
yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten,
çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.

At yiğidin yoldaşıdır.
Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için
at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla
geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın,
yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği
gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına
girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At hakkında şiir, menkıbe,
masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış, âdeta ona insan
gibi muamele edilmiştir.

Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile
avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa
tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak
değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert
ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik alanına
çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü
işlerden yakasını kurtaramaz.

Ava giden avlanır.
Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara
zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer;
zarara uğrar.

Av avlayanın, kemer bağlayanın.
Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur.
Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun
yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.

Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile
olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle
getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla
doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları,
beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu
bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri,
düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz;
onların bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve
sonunda yıkılır.

Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.
Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat
süresince çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır.
Sıkıntılara, çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz
değildir, rahata ve mutluluğa da kavuşur.

Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.
Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da
serin tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi
ruh sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert
etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü
olmalı, rahat hareket etmeliyiz.

Ayağını yorganına göre uzat.
Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre
ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır.
Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya
sokup rahatsız eder.

Ayağı yürüten baştır.
Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya bağlıdır, kafaya
göre bir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin verimli iş
yapmasını, bir toplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını da başta
bulunan yöneticiler sağlar.

Ayı görmeden bayram etme.
Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce başlarlar; oruç
bitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce bayram ederler.
Ayı görme işi de son derece dikkat isteyen bir iştir. İnsanlar ayı
görmeden nasıl bayram yapamıyorlarsa, sen de bir iş gerçekleşmeden ona
oldu gözü ile bakıp de sevinme; dikkatli ol, ola ki bir sebep yüzünden
iş gerçekleşmeyebilir, üzülebilirsin.

Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.
Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır. Hatasız kul
olmaz. Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve sevgili
aramaya çalışması boşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi, dostsuz
kalması da mümkündür. Bu bakımdan insan bir şey elde etmek, bir dost
bulmak istiyorsa onları kusurları ile kabul etmeye hazır olmalıdır.

Ay ışığında ceviz silkilmez.
Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin şartları
da, araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü bir
sonuçla karşı karşıya kalması mukadder olur.

Aza demişler: “Nereye?”, “Çoğun yanına” demiş.
Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle her
şeyin azı, çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye, küçük
sermayeye fırsat vermez; onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu, azın
oyunu geçersiz kılar; dolayısıyla az oy sahipleri, çok oy sahiplerine
uymak zorunda kalırlar.

Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla
yetinmiyor, daha fazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa
büyük bir hata işliyor demektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin)
birikmesiyle meydana gelir. Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların
birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmiş sayılır.

Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.
Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız zorluklara
göğüs gererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa, didişmelerden ve
çekişmelerden uzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat sürmek daha yeğdir.

Az söyle, çok dinle.
Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen insan
pek çok şey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı
(özellikle bilmediği konularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar.
Ayrıca kişi yanlış ve çok konuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da
edebilir.

Az tamah çok ziyan getirir.
Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak
için çeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara uğrar.
Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin içine
düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de kaybederler.

Az veren candan, çok veren maldan.
Varolalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu bakımdan
ihtiyaç sahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline
gelmiştir. Kimi yoksul kimseler birilerine yardım ya da armağan olarak
bir şey verirlerse (küçük de olsa) bu onlar için bir fedakârlıktır.
Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde de yok denecek kadar az
bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanları yürekten, içten
ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım, fakirin
yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlık
sayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla
verdiği malın yoksulluğunu çekmiyordur o.
Duygusuzifade
Duygusuzifade
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2459
Kayıt tarihi : 27/06/09
Nerden : Counter Strike
Yaş : 29
Cinsiyet : Erkek

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz