Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

yeni küreselleşen ve gelişmekte olan ülkeler

Aşağa gitmek

yeni küreselleşen ve gelişmekte olan ülkeler Empty yeni küreselleşen ve gelişmekte olan ülkeler

Mesaj tarafından Admin Cuma Tem. 24, 2009 3:29 am

YENİ KÜRESELLEŞEN VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER

Asya mali krizi hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde pek çok kişinin, küreselleşen bir ekonomide kalkınmayı teşvik etmenin gerçekliklerini anlamasını sağladı. İletişim ve yeterlikte devasa kazançlar sağlayan, zenginlik ve üretimde müthiş kaymalar meydana getiren teknolojik değişim, serbest ticaret ve yatırım kasırgasının oluşturduğu küreselleşme güçleriyle nasıl başa çıkılacağı konusu artık, politika yapıcılarının ve halkın temel kaygısını oluşturuyor. Dünya ekonomisinde açılma pek çok ekonomik yarar getirebilir. Ülke içinde karşılaştırılabilir bir maliyetle edinilmesi mümkün olmayan yatırım mallarının ve ara mallarının ithali, daha gelişmiş ülkelerden fikir ve teknoloji transferi ve yabancı tasarruflara ulaşabilme olanağı, pek çok yoksul ülkenin hızlı büyümenin önündeki geleneksel engelleri aşmasına yardım edebilir. Uluslararası ekonomik entegrasyon programcılarının iddiaları genellikle ya aşırı abartılıdır ya da yanlış savaş sonrası dönemde ticaret ve sermaye akışının önündeki engellerin azaltılmasına öncelik veren ülkeler değil, büyümeyi başlatmak için bir yerel yatırım stratejisi oluşturabilmiş ve olumsuz dış şoklarla başa çıkabilmelerini sağlayacak uygun kurumları geliştirmiş ülkeler başarılı oldular.

Kalkınma politikaları hep modaya uygun bir şekilde düzenlenmişlerdir. Planlama modelleri eskiden, fiyat teşvikleri ve piyasanın rolü pahasına sermaye birikimi üzerine yoğunlaşırdı. Günümüzde ise yatırımın önemi sürekli hafife alınıyor.

Uluslararası ekonomik entegrasyonun ardında kısmen, ulaşım ve iletişim maliyetlerini düşüren teknolojik değişimler var. Ama mal, hizmet ve sermaye ticaretlerindeki kısıtlamaların aşama aşama kaldırılması da önemli bir rol oynadı.

Dışa açılmayı ,işe yarar hale getirmek aslında ülkenin elindedir. Ama bazı kritik noktalara değinmek gerekir. Dışa açılma kendi başına sürdürülebilir ekonomik büyüme yaratmak için güvenilir bir mekanizma değildir. Ekonomik büyümenin temel belirleyicisi sermaye, insane sermayesi ve teknolojik gelişme birikimidir. Açılma büyük olasılıkla, ülkeler içindeki gelir ve zenginlik eşitsizliklerini arttıracak baskılar meydana getirecektir. Dışa açılmak şimdiye kadar görülen örneklerde vasıf talebini azaltmamış tersine daha da arttırmıştır ki dışa açılmadan da yine vasıflı insanlar faydalanmışlardır. Bu toplumdaki gelir dağılımının dengesizliğini daha da arttırmıştır. Dışa açılma, ülkelerin yerel çatışmalar ve politik ayaklanmalar yaratacak harici şoklara karşı zayıf olmasına sebep olacaktır.



İşte bu olumsuzlukların üstesinden gelebilmek amacıyla 2 strateji üstüne eğilmek gerekmektedir:


1)Yerel bir yatırım stratejisi: Yatırımla büyüme arasındaki ilişki kısa vadede genellikle düzensizdir. Yatırımdaki değişimler birkaç yıllık vadelerde büyüme oranları üzerinde güçlü, belirleyici etkiler yaratmaz. Ama uzun vadede yatırım rol oynar. Mesela Doğu Asya üstüne yapılmış araştırmalar göstermiştir ki onların büyümesinin esas unsuru çarpıcı bir yatırım çabasıydı. Mesela Güney Kore 1960'da brüt GSYİH' nın %10'undan az olan yatırım oranını 1970'lerin sonlarında GSYİH'nın %30'una çıkardı. Doğu Asya' daki hükümetler dışa yönelimlerini özel sermaye getirisini yükselten ve girişimcilerin saldırganlıklarını uyandıran tutarlı bir genel yatırım stratejiyisiyle tamamladılar.

Yatırımdaki artış, nedeni ne olursa olsun, büyümeyi teşvik ediyor.

2) Yerel çatışma yönetim kurumlarını güçlendirme stratejisi: Gelişmekte olan dünyada 1975 sonrası ekonomik performansta görülen farklılıklardan sorumlu tutulabilecek en önemli faktör, genellikle çalkantılı olan dış şartlar karşısında makroekonomik istikrarı sürdürebilmektir. Makroekonomik politikalarını 1970'lerin sonları ve 1980lerin başlarındaki şoklara uyarlamayı başaramayan ülkelerde verimlilikte (1980'lerdeki negatif toplam faktör verimliliği, büyümesi oranlarında kendini gösteren) çarpıcı bir çöküş yaşanmıştır. Ülkelerin başarısız olmasının nedeni sosyal ve ekonomik kurumlarının makroekonomik uyarlanma için gerekli pazarlıkları yapmamış olmalarıydı. Bunlar çatışma yönetimi kurumlarının zayıf olduğu ülkelerdi.

Gerçekte, hükümetlerin pek çok şeyi iyi yapmaktan öte aynı anda yaptıkları ekonomiler başarılı oldular.
Açılmanın yararları ihracattan çok ithalata dayanır. Açılmanın ülkelerin satın alabilmesini sağladığı 4 tür ithalat vardır:
Admin
Admin
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2831
Kayıt tarihi : 25/06/09
Nerden : İstanbul
Yaş : 33
Cinsiyet : Erkek

https://duygusuzifade.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

yeni küreselleşen ve gelişmekte olan ülkeler Empty Geri: yeni küreselleşen ve gelişmekte olan ülkeler

Mesaj tarafından Admin Cuma Tem. 24, 2009 3:30 am

1.Fikir İthalatı: Gecikmenin avantajı, fikirlerin daha zengin ülkelerden ithal edilebilmesini sağlamasıdır.
2.Mal ve Hizmet İthalatı: Sermaye donanımının ithalatına kapalı ülkeler kendilerine zarar vermektedirler. Ticarette korumacılık sermaye mallarının göreceli fiyatını yükseltir ve herhangi bir tasarruf düzeyi için ulaşılabilir gerçek yatırım düzeyini düşürür. Gelişmekte olan ülkeler, özellikle de yurtiçi pazarları küçük olanlar, uzmanlaşmış ara girdilerin çoğunu kendi ülkelerinde bulamazlar. Bu tür girdilerin bulunabilmesini kısıtlayan ticaret engelleri yerli imalatın verimliliği üzerinde olumsuz rol oynar.
3.Sermaye İthalatı: Gelişmekte olan ülkelere gelen bir sermaye akışı yatırımı ve büyümeyi arttırabilir. Borçlanma, ürün yetersizliği, doğal afetler gibi geçici şoklara karşı tüketimin düzleştirilmesini sağlar.
4.Kurum İthalatı



İhracat ise genellikle büyümeye yol açmakta ya da büyümeyi teşvik etmektedir. İhracat yurtiçi faaliyetlere geniş bir pozitif yayılmalar aralığı sağlamaktadır. İhracat şirketleri ise gerçekten de diğer şirketlere göre çok daha dinamiktirler, ölçek ekonomisinden daha iyi yararlanan daha büyük fabrikalara sahip olma eğilimindedirler, daha vasıflı eleman çalıştırmaktadırlar ve daha iyi bir performansa sahiptirler. Kurların düşürülmesi, ihracat sübvansiyonları ve vergi muvaffıklarıyla ihracatı arttırma girişiminde bulunan ülkeler çok başarılı oldular.


Doğu Asya'nın inanılmaz büyümesinin ardında fiziksel yatırımın olduğu biliniyor. İhracat yönelimiyle Tayvan ve Güney Kore'nin karşılaştırmalı avantaja göre uzmanlaşmalarını sağladı ve sonuç olarak gelir, yatırım, tasarruf ve verimlilik düzeyleri yükseldi. Bu iki ülkede ihracata yönelmenin dışında hükümetin teşvikleri de sözkonusuydu. Yatırımın önündeki engeller hükumetlerce kaldırılmış ve buna ek olarak sübvansiyonlar sağlanmıştır. Bu imkanları sağlamanın yanında devlet girişimcilerin güçlerinin yetmeyeceği birçok sektöre kendisi girmiş ve onlara yol açmıştır.


Singapur'da ise yatırım büyük oranda sübvanse edilmekteydi. Ancak bu yatırımlarda aslında yabancı yerli ayırımı yapılmamasına karşın, yeni teknolojiyle alakalı yatırımları yapanların genelde yabancı olmasından dolayı teşvikler daha çok yabancılara gitmiştir.
Tayvan, Güney Kore ve Singapur'daki bu teşvikler aslında bir anlamda koordinasyon başarısızlıklarını azaltmıştır. Devletin teşvikler yoluyla yaptığı yönlendirmeyle girişimciler doğru yerlerde ve verimli bir biçimde kaynakları kullanmışlardır.
Elbette ki bu üç ülkede uygulanan bu müdahaleci politikaların her zaman doğru sonuç vereceğini söylemek de yanlış olur. Mesela bir çok bakımdan bu üç ülkenin en az 10 yıl ilersinde olan Hong Kong'da aynı müdahaleci politikalar pek de işlememiş aksine müdahaleci olmayan politikalarla ilerleme kaydedilmiştir.
Yatırım çabalarını arttırmayı başarabilen ülkeler daha hızlı bir ekonomik büyüme yaşarlar. Aynı zamanda daha dışa yönelimli olurlar ve GSYİH' da ihracatın payıartar. Yani yatırım geçişleri dünya ekonomisiyle daha iyi entegre olmuş daha zengin ülkeler meydana getirir. Yatırım yalnızca büyüme için değil aynı zamanda, ihracat performansı için de iyidir. Tabii ki sadece ulusal yatırım çabasını arttırmak tek başına yeterli olamayacaktır. Çünkü sadece ulusal yatırım çabasının arttırılmasıyla ekonomik büyüme gerçekleştiriliyor olsaydı merkezi planlı Çin ve Rusya "Büyük Atılım" şeklinde tanımladıkları politikalarla müthiş başarılara ulaşmış olurlardı. Halbuki özel kesimin göz ardı edilmesi, özellikle de özel kesimin yatırımlarını motive edecek karlılığın üzerinde durulmaması yatırım politikalarını başarısız kılacaktır. Etkin ve verimli bir biçimde kaynakların kullanılmasının sağlanması ve doğru bir kar, yatırım ve kapasite genişlemesinin sağlanması özel sektörü de işin içine katacak ve politikalar başarılı olacaktır. Uygulamada her ülke bunu kendi ülkesinin karakteristik özelliklerine göre şekillendirmiştir. Kimi ülke sübvansiyonlarla, kimi ülke belli pazarlarda sağladığı korumayla hedefe ulaşmıştır.

Yakın tarihlerde ülkelerin ekonomik gelişmelerini incelersek şunu görürüz : Belirli politikalarla çok başarılı sonuçlar almış olan ülkeler zamanla sönükleşmişler yatırım çabasını kaybetmişlerdir.
1973'e dek ülkeler tarihte hiç yaşanmamış büyüme oranları gerçekleştirdiler. Gelişmekte olan dünyada kişi başına gelirin yükselmediği sadece 10 ülke bulunmaktaydı. Gelişme sağlayan ülkelerin çoğu ithalat ikameci politikalar izlediler. İthalat ikameci politika yerel yatırımı arttırma ve verimliliği yükseltme amaçlı bir sanayileşme stratejisiydi ve 1970'lerin ortalarına kadar bir çok ülkede olumlu sonuçlar verdi. Doğu Asya ülkeleri bu politikayla adeta inanılmazı başardılar. Ama 1973 sonrasında büyüme oranları %2.5'in üstünde olan ülkelerden üçte birinden azı bu ilerlemelerini bir on yıl daha sürdürebildiler. Tüm gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranlarında büyük düşüşler gerçekleşti ve ülkeler arası performans farklılıkları da büyük oranda arttı.

Toplam faktör verimliliği (TFV) konusunda 1973 öncesi gelişmekte olan dünyaya öncülük eden Ortadoğu ve Latin Amerika, 1973ten sonra büyük düşüşler yaşamanın da ötesinde negatif TFV oranlarıyla karşı karşıya kaldılar. Sahra Altı Afrika'da da negatif TFV oranları görülürken; Doğu Asya performansını korumuş ve Güney Asya ise performansını daha da iyiye götürmüştür. Bu ithalat ikameci politikaların tükenmesi demek değildi. Ortak zamanlama daha çok 1973'ten sonra dünyayı sarsan çalkantıya işaret diğer ediyor. Bretton Woods sabit döviz kurlarını sisteminin terk edilmesi. İki büyük petrol şoku, diğer çeşitli malların patlama ve gerileme çevrimleri, ayrıca 1980lerin başlarında, ABD Merkez Bankası Başkanı Paul Volcker'in katı para politikalarının getirdiği faiz oranı şoku. Güney Asya'daki en ateşli ithalat ikameci politikaları taraftarlarının bazılarının (özellikle Hindistan ve Pakistan) 1973ten sonra da sürdürebilmeleri (Pakistan), ya da arttırabilmeleri (Hindistan), ithalat ikamecilikten başka faktörlerin de etkili olduğunu düşündürüyor. Ekonomik çöküşün en önemli nedeni bu harici şokların hemen ardından makroekonomik politikalarda gerekli uyarlamaların yapılamamasıydı. Kötü makroekonomik uyarlanma, yüksek ya da bastırılmış enflasyon, döviz kıtlığı ve yüksek karaborsa primleri, dış ödeme dengesizlikleri ve borç krizleri gibi makroekonomik istikrarsızlıkla bağlantılı ve şokların gerçek maliyetlerini daha da yükselten bir dizi belirti yarattı. En kötü etkilenen ülkeler, enflasyonun ve döviz karaborsa primlerinin en hızlı arttığı ülkelerdi. Suçlular ise; kötü para politikaları ve mali politikalar ile, döviz kuru politikalarındaki yetersiz uygulamalardı. IMF ve Dünya Bankası gibi kredi verenlerin ileriyi göremeyen politikaları da sorunu daha da büyütmekteydi.


1996'da beş Asya ekonomisine (Güney Kore, Endonezya,Malezya, Tayland ve Filipinler) 9.3 milyar doları bulan net özel sermaye akışı oldu. Bir yıl sonra ise tahminen 12.1 milyar dolarlık bir çıkış yaşandı; tek bir yılda 105 milyar düzeyine ulaşan bu tersine dönüş, bu ekonomilerin toplam GSYİH' nın %10dan fazlasına denk gelmektedir. 1998e geldiğinde ise bu ekonomilerden üçü (Endonezya, Tayland ve Güney Kore) en bilgili ve öngörülü bölge gözlemcilerinin yalnızca bir kaç ay öncesinde bile tahmin edemedikleri büyüklükte ciddi bir ekonomik kriz içindeydiler. Asya krizinden alınması gereken bazı dersler vardır.

Uluslararası sermaye piyasalarının iyi ve kötü riskleri ayırt etmekte pek de başarılı olamadıklarıdır. Kriz sırasında ve öncesinde yatırımcı davranışında toplu bir mantık olduğuna inanmak çok zor. Kriz, tek başına ticaret yöneliminin ciddi likidite sorunlarından etkilenme eğilimiyle bağlantısının çok az olduğunu gösterdi ve ilk şokun olumsuz ekonomik sonuçlarının bastırılmasında yerel çatışma yönetimi kurumlarının kritik önemi tartışılmazdır. İlginçtir ki birçok ticaret politikası göstergeleriyle, kişi başına düşen GSYİH arasında bir bağlantı görülmemektedir. Ticaret engelleriyle ekonominin performansı arasındaki ilişkinin belirsiz olduğu hiç de yalnız değil gibi gözüküyor. Ne de olsa Endüstri Devrimi'nde İngiltere'yi başarıyla izleyen ülkelerin çoğu başarıya, günümüz standartlarına göre son derece kısıtlayıcı olan ticaret rejimleri altında ulaştılar.
Admin
Admin
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 2831
Kayıt tarihi : 25/06/09
Nerden : İstanbul
Yaş : 33
Cinsiyet : Erkek

https://duygusuzifade.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz