Türk,Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Tarihsel Gelişimi,Önemli Temsilcileri Eserleri
:: Eğitim & Öğretim :: Dersler
1 sayfadaki 1 sayfası
Türk,Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Tarihsel Gelişimi,Önemli Temsilcileri Eserleri
Türk,Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Tarihsel Gelişimi,Önemli Temsilcileri Eserleri
Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Tarihsel Gelişimi
Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar ortaya çıkmış eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler; Mısır firavunlarının diplomatik mektupları (MÖ 15. - 14. yüz yılları) ile Hitit krallarının Hattuşa (Boğazköy) arşivinde bulunan mektuplarıdır. Batı edebiyatında mektup türünün ilk örneklerini, Yunan edebiyatında görürüz. Mektup, bir edebiyat türü olarak, özellikle Latin edebiyatında gelişip yaygınlaşmıştır. Bu alanda yazanların başında Cicero (MÖ 106 - 43) gelir. Rönesans’tan bu yana Avrupa’da çeşitli ülkelerde bu türün yaygınlaştığı görülür. Özellikle Fransa’da mektup türü büyük gelişme göstermiştir. Mektup türünün Türk edebiyatında epey uzun bir geçmişi vardır. Münşeatlarda (Nesir halindeki yazıları bir araya toplanmasından meydana gelen eserlere denir.) resmi ve özel mektuplara geniş yer verilirdi. Şinasi’ nin öncülüğünde başlayan düz anlatım akımı, mektuplarda da etkisini göstermiş; Tanzimat’tan bu yana yazılan özel mektuplarda yapmacıksız, doğal bir anlatım kullanılmıştır.
Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Temsilciler;
İlk temsilcisi:Cicero
Fransa’da ; Mme de Sevigne, Voltaire, Rousseau mektup türünü çok kullanan sanatçılardır.
Bazı sanatçılar romanlarının daha içten ve etkili olması için mektup türünde yazmışlardır. Balzac “vadideki zambak” ,
Goethe’nin “Genç Werther’in Izdırapları” bu şekililde yazılmıştır.
Cicero
Salutati’nin mektupları , Francesco Novati tarafından derlenmiş ve 1893′te yayınlanmıştır. Eser , 14 cilttir ve 325 mektup içerir.Uzun görev yıllarındaki resmi ve özel yazışmalar , onu;kendi döneminin en büyük mektup yazarı yapmıştır.Resmi mektup örneğini; ondan öğrenip , onu izleyen diğer hümanistler de , prenslerin mektuplarını yazmaya başlarlar.Salutati’nin mektupları , hümanizm çağında gelişme olanağı bulan mektup türünün , genel özelliklerini ortaya koyar.Bu mektupların , duygudan ve içtenlikten yoksun olmalarının nedeni , kültürel iletişim aracı işlevi görmelerindendir.
Cicero dan mektup örneği;
Çiçero’nun Servius Sulpicius’a Cevabı
Dünya Edebiyatında Mektup
-Mektubun edebi tür olarak gelişimi Latin edebiyatına dayanmaktadır.
-Mektubun bugünkü anlayışa uygun niteliğe ulaşması 16.yy’dan sonradır.Bu dönemden itibaren Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya’da bu türün yaygınlaştığı görülmektedir.
-Mektup türünün ustaları da ancak 18. – 19. yüzyılda yetişmiştir.Özellikle Fransa’da Mmede Sevigne(Mim Dö Sevig), Voltaire(Volter),Rousseau(Ruso) bu türü çok iyi kullanan sanatçıların başında gelmektedir.
-Mektup türü hikaye ve romanların yazımında da kullanılmıştır.
-Bazı sanatçılar eserlerini, özellikle romanlarını daha içten ve etkili olur diye mektup tarzında kaleme almışlardır.Batı Edebiyatında Balzac “Vadideki Zambak”ı, Goethe”Genç Werther’in Istırapları”nı, J.J. Rousseau “Nouvelle Heloise”ı bu şekilde yazmıştır.
-Bazı Avrupalıların eski Türk hayatı ile ilgili mektupları, bugün tarihi belge olarak kabul edilmektedir.Lady Montegu’nün(Leydi Montegü) “Şark Mektupları(Türkiye Mektupları)” bu eserlerden biridir.
Türkiye Tarihine ait en önemli vesikalardan biri de, zaman zaman ülkemizi ziyaret eden önemli şahsiyetlerin anılarıdır.Bu tarihi şahsiyetler, kaleme aldıkları eserlerde, yaşadıkları devrin sosyal ve siyasi hayatını, gezdikleri şehrin mimari ve toplumsal özelliklerini detaylı bir şekilde anlatmaktadır.İngiltere’nin İstanbul elçisinin hanımı olan Lady Montagu da,devrin önemli ve renkli simalarındandır.İstanbul’da ve diğer Osmanlı şehirlerinde gördüklerini, yaşadıklarını, güzel bir üslupla mektup şeklinde kaleme almıştır.Lady Montagu’nün anılarını okurken,18. yüzyıl başlarındaki Osmanlı toplumunun içine girip adeta o günleri yaşayacaksınız.
Dünya Edebiyatındaki Mektup Eserlerinden Bazıları
Vadideki Zambak:
Honore de Balzac’ın en güzel kitaplarından biridir.Kocasıyla mutlu olamayan Henriette’e kendisinden çok daha genç olan Felix'in imkansız aşkını anlatan kitap. MEB'in 100 Temel Eser'i arasındadır. Eser 17 yy Fransasındaki itcimai hayat hakkında da ipuları içermekte duygusal bir yakınlaşmayı anlatmaktadır.
Ustanın, maharetini tümüyle gösterdiği romanı olarak da bilinir. Balzac acı ve ızdırabı en hissedilir şekilde romanına yansıtmıştır. başka bir gözden aşkın ıstıraplı yüzünü romanı severlere çok iyi yansıtmış ve özgün anlatımıyla okuyucuların gözüne girmiştir.Ayrıca kişi ve yer tasvirlerinde büyük ustalıkla okuru olayın kurgusunun içine sürüklemiştir.
Romanda 17.yy ailesi tarafından çeşitli itişlere maruz kalan bir gencin zamanla hayatın olan değişimleri ve ilerde ve tanıştığı bir kadına olan bağlılığı anlatılıyor, ayrıca bu büyük bir aşk hikayesidir.Kitabı sadece akrabaları almıştır.
Genç Werther’in Istırapları
Werther, son derece duyarlı, her türlü izlenime açık bir insan. Bu insan, içinde bulunduğu toplumun genel kuralları, yaşayış biçimi ve ahlak anlayışıyla sürekli çarpışma içinde.
Werther’in yaşadığı ruhsal dram, başından geçen bir karasevdayla açıklanamaz sadece. Lotte’nin ona karşı yakınlık, sempati ve çekim duyması, ki bu biraz da Werther’in kendi abartılmış yorumlarından kaynaklanmakta, bağımlılığının güçlenmesine ve hatta ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu da W. nin trajedisini, tıpkı aristokratların yanında çalıştığı zamanın dayanılmazlığında denediği “unutarak kopma” denemesinin başarısızlığa ulaşmasında olduğu gibi, açıklayamaz.
Werther çocukluğundan bazı pasajlar aktarıyor. Okul dönemindeki otoriter dayakçı öğretmenden, huzursuzluktan, gözyaşlarından, ruh körlüğünden, yürek korkusundan ve o delikte bunlara katlanmak zorunda olmaktan bahsediyor. Daha sonra saatlerce manzaralı bir yerde oturup, özlemle oralardan uçup gitmek hayalini anlatıyor. Oturduğu yerden bir türlü kalkıp gidemeyecek kadar kendini bu özleme kaptırdığını söylüyor.
Hassas, duygusal, zeki ve bilgili bu insanın eksikliğini hissettiği hayati bir şey var. Bu aşırı gelişmiş hassaslığı sayesinde Lotte’de, somut kanıtlara dayanmayan, tamamen bir içe doğma, ya da 6. his yoluyla, bu eksikliği, çok uzun zamandır duyduğu özlemi giderebilecek insanı keşfediyor. Lotte’nin kardeşlerine karşı anaç bir rolde olması da tesadüf değil. Onun Werther’i ilk tanışmasında bir kuzeni gibi görmesinin altında da aslında idealindeki duygusal bağın bilinçaltından konuşması yatıyor: fiziksel isteklere ve yakınlaşmalara yer olmayan bir sevgi, böylece ileride çıkması kaçınılmaz olan mutsuzluklardan korunmuş olmak. Lotte Werther’i kardeşlerinden biri gibi görüyor, o da zaten onların arasında oynaşmaktan geri kalmıyor. Burada önemli bir nokta, daha ilk karşılaşmada Lotte’nin Werther’i kendi akılcılığıyla benimsemiş olması ve gelecek günlerde sık sık görüşme zeminini meşru bir platforma sokmuş olmasıdır. Bilinçaltında Werther’den etkilenmiş olmasından ötürü zekasının ürettiği bir ışıkla dramın başlamasına neden olmuştur. Soğuk davranmış olsaydı, Werther’deki duygusal deprem gelişemeyecek, hatta belki de hiç başlamayacaktı. Ama suçlanacak bir durumda mıdır Lotte?
Aslında Werther ruhsal saplantısının farkındadır. Bu tespit kayaların arasında sevgilisine çiçek arayan deliyle karşılaştığı zaman kendisini belli eder. Paralellikler kurar onunla, kendisine acır. Zaten önceden de “en iyi, en mutlu hayatı yaşayabilirdim, aptal olmasaydım.” demiştir. Werther bulunduğu durumu 19. ekim.1772 tarihli mektubunda çok daha açık bir şekilde ortaya döküyor, kişisel “olmazsa olmazını” sarsıcı bir ifadeyle deşifre ediyor: ”Ah, nedir bu boşluk! Göğsümde şiddetle duyduğum bu korkunç boşluk! Durup durup kendi kendime, onu bir kere, yalnız bir kere bağrıma basabilsem; bütün bu boşluk dolacak diyorum.”
Annesiyle ilgili anlatımından, aralarında önemli bir bağ olmadığı anlaşılıyor. Bunda büyük olasılıkla suç annede değil Werther’in kendisindedir. O annesine bağlanamamıştır, o istek sönük kalmıştır. Böylelikle anasevgisi konusunda edindiği eksikliği de, kurtarıcı olarak rol biçtiği Lotte’de giderecektir. Çok uzaklardan, dağlar ovalar ötesinden Lotte’ye kollarını açar, yardıma muhtaç çocuk gibi. Tamamlanmamışlığını dile döker: ”bu kadar çok şeye sahibim, ama onsuz hepsi bir hiç.” Tek ruh olma arzusunun ateşini “kendimizden yoksunsak, herşeyden yoksunuzdur.” diyerek ortaya döker. Burada genç Werther’in acılarının gerçek kökeni yatar.
Werther kurtarılabilir miydi? En azından duygularını ayrıntılı bir şekilde kağıda dökebilecek kadar bilinçlidir. Burada sadece kendine acıma duygusu değildir, ifade ettiği. Duygusal zekası bulunduğu duruma mesafeden bakma fırsatı da veriyor. Lotte’nin nişanlısı Albert’le konuşmalarıyla ilgili yazdığı mektupta yaşadığı ilişkiyle ilgili soğukkanlı bir tespitte bulunur: “Dünyada bu ilişkiden daha gülünç bir şey icat edilmemiştir.” Elbette bu duruşta bir acı ve ironi vardır: “Dişlerimi sıkıyorum ve acınacak halimle alay ediyorum.” Lotte’de bunun farkında: ”Böyle komik olduğunuzda çok korkunç oluyorsunuz.” Ama Werther buna rağmen kendisini bu düştüğü uçurumdan çekip çıkaramaz, bilinçaltından da öyle bir gayret hissetmez zaten, kaderine boyun eğmek hatta kendi kaderini kendi çizmek ister.
Aslında ona yardım edebilecek bir kişi vardır, mektup yazdığı arkadaşı Wilhelm. Ama onun da yaptığı tek şey basmakalıp bazı tavsiyelerde bulunmaktır (tatile çıkmak, oradan uzaklaşmak, dine adanmak, vs.) . Bu tavsiyeler tabiiki hiçbir şekilde Werther’in karmaşık, çapraşık ve olağanüstü zengin ruhuna hitap edemez. Wilhelm figüründe burjuva toplumu en acınacak bir şekilde çuvallar. O burjuva toplumuna ki, Werther, dolayısiyle de Goethe, her zaman antipati ve küçümseyerek bakmıştır ve saygı duymamıştır. Böyle bir oluşumdan da hayır beklenemezdi zaten.
Romandaki üç ana karakter ve temsil ettikleri roller şöyledir:
WERTHER - bohem
LOTTE - Yarı burjuva yarı bohem, ama burjuvalığa daha yakın, tıpkı Albert ve Werther’e olan ilişkisindeki oran gibi
ALBERT - burjuva (ama iyiniyetli)
Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Tarihsel Gelişimi
Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar ortaya çıkmış eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler; Mısır firavunlarının diplomatik mektupları (MÖ 15. - 14. yüz yılları) ile Hitit krallarının Hattuşa (Boğazköy) arşivinde bulunan mektuplarıdır. Batı edebiyatında mektup türünün ilk örneklerini, Yunan edebiyatında görürüz. Mektup, bir edebiyat türü olarak, özellikle Latin edebiyatında gelişip yaygınlaşmıştır. Bu alanda yazanların başında Cicero (MÖ 106 - 43) gelir. Rönesans’tan bu yana Avrupa’da çeşitli ülkelerde bu türün yaygınlaştığı görülür. Özellikle Fransa’da mektup türü büyük gelişme göstermiştir. Mektup türünün Türk edebiyatında epey uzun bir geçmişi vardır. Münşeatlarda (Nesir halindeki yazıları bir araya toplanmasından meydana gelen eserlere denir.) resmi ve özel mektuplara geniş yer verilirdi. Şinasi’ nin öncülüğünde başlayan düz anlatım akımı, mektuplarda da etkisini göstermiş; Tanzimat’tan bu yana yazılan özel mektuplarda yapmacıksız, doğal bir anlatım kullanılmıştır.
Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Temsilciler;
İlk temsilcisi:Cicero
Fransa’da ; Mme de Sevigne, Voltaire, Rousseau mektup türünü çok kullanan sanatçılardır.
Bazı sanatçılar romanlarının daha içten ve etkili olması için mektup türünde yazmışlardır. Balzac “vadideki zambak” ,
Goethe’nin “Genç Werther’in Izdırapları” bu şekililde yazılmıştır.
Cicero
Salutati’nin mektupları , Francesco Novati tarafından derlenmiş ve 1893′te yayınlanmıştır. Eser , 14 cilttir ve 325 mektup içerir.Uzun görev yıllarındaki resmi ve özel yazışmalar , onu;kendi döneminin en büyük mektup yazarı yapmıştır.Resmi mektup örneğini; ondan öğrenip , onu izleyen diğer hümanistler de , prenslerin mektuplarını yazmaya başlarlar.Salutati’nin mektupları , hümanizm çağında gelişme olanağı bulan mektup türünün , genel özelliklerini ortaya koyar.Bu mektupların , duygudan ve içtenlikten yoksun olmalarının nedeni , kültürel iletişim aracı işlevi görmelerindendir.
Cicero dan mektup örneği;
Çiçero’nun Servius Sulpicius’a Cevabı
Dünya Edebiyatında Mektup
-Mektubun edebi tür olarak gelişimi Latin edebiyatına dayanmaktadır.
-Mektubun bugünkü anlayışa uygun niteliğe ulaşması 16.yy’dan sonradır.Bu dönemden itibaren Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya’da bu türün yaygınlaştığı görülmektedir.
-Mektup türünün ustaları da ancak 18. – 19. yüzyılda yetişmiştir.Özellikle Fransa’da Mmede Sevigne(Mim Dö Sevig), Voltaire(Volter),Rousseau(Ruso) bu türü çok iyi kullanan sanatçıların başında gelmektedir.
-Mektup türü hikaye ve romanların yazımında da kullanılmıştır.
-Bazı sanatçılar eserlerini, özellikle romanlarını daha içten ve etkili olur diye mektup tarzında kaleme almışlardır.Batı Edebiyatında Balzac “Vadideki Zambak”ı, Goethe”Genç Werther’in Istırapları”nı, J.J. Rousseau “Nouvelle Heloise”ı bu şekilde yazmıştır.
-Bazı Avrupalıların eski Türk hayatı ile ilgili mektupları, bugün tarihi belge olarak kabul edilmektedir.Lady Montegu’nün(Leydi Montegü) “Şark Mektupları(Türkiye Mektupları)” bu eserlerden biridir.
Türkiye Tarihine ait en önemli vesikalardan biri de, zaman zaman ülkemizi ziyaret eden önemli şahsiyetlerin anılarıdır.Bu tarihi şahsiyetler, kaleme aldıkları eserlerde, yaşadıkları devrin sosyal ve siyasi hayatını, gezdikleri şehrin mimari ve toplumsal özelliklerini detaylı bir şekilde anlatmaktadır.İngiltere’nin İstanbul elçisinin hanımı olan Lady Montagu da,devrin önemli ve renkli simalarındandır.İstanbul’da ve diğer Osmanlı şehirlerinde gördüklerini, yaşadıklarını, güzel bir üslupla mektup şeklinde kaleme almıştır.Lady Montagu’nün anılarını okurken,18. yüzyıl başlarındaki Osmanlı toplumunun içine girip adeta o günleri yaşayacaksınız.
Dünya Edebiyatındaki Mektup Eserlerinden Bazıları
Vadideki Zambak:
Honore de Balzac’ın en güzel kitaplarından biridir.Kocasıyla mutlu olamayan Henriette’e kendisinden çok daha genç olan Felix'in imkansız aşkını anlatan kitap. MEB'in 100 Temel Eser'i arasındadır. Eser 17 yy Fransasındaki itcimai hayat hakkında da ipuları içermekte duygusal bir yakınlaşmayı anlatmaktadır.
Ustanın, maharetini tümüyle gösterdiği romanı olarak da bilinir. Balzac acı ve ızdırabı en hissedilir şekilde romanına yansıtmıştır. başka bir gözden aşkın ıstıraplı yüzünü romanı severlere çok iyi yansıtmış ve özgün anlatımıyla okuyucuların gözüne girmiştir.Ayrıca kişi ve yer tasvirlerinde büyük ustalıkla okuru olayın kurgusunun içine sürüklemiştir.
Romanda 17.yy ailesi tarafından çeşitli itişlere maruz kalan bir gencin zamanla hayatın olan değişimleri ve ilerde ve tanıştığı bir kadına olan bağlılığı anlatılıyor, ayrıca bu büyük bir aşk hikayesidir.Kitabı sadece akrabaları almıştır.
Genç Werther’in Istırapları
Werther, son derece duyarlı, her türlü izlenime açık bir insan. Bu insan, içinde bulunduğu toplumun genel kuralları, yaşayış biçimi ve ahlak anlayışıyla sürekli çarpışma içinde.
Werther’in yaşadığı ruhsal dram, başından geçen bir karasevdayla açıklanamaz sadece. Lotte’nin ona karşı yakınlık, sempati ve çekim duyması, ki bu biraz da Werther’in kendi abartılmış yorumlarından kaynaklanmakta, bağımlılığının güçlenmesine ve hatta ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu da W. nin trajedisini, tıpkı aristokratların yanında çalıştığı zamanın dayanılmazlığında denediği “unutarak kopma” denemesinin başarısızlığa ulaşmasında olduğu gibi, açıklayamaz.
Werther çocukluğundan bazı pasajlar aktarıyor. Okul dönemindeki otoriter dayakçı öğretmenden, huzursuzluktan, gözyaşlarından, ruh körlüğünden, yürek korkusundan ve o delikte bunlara katlanmak zorunda olmaktan bahsediyor. Daha sonra saatlerce manzaralı bir yerde oturup, özlemle oralardan uçup gitmek hayalini anlatıyor. Oturduğu yerden bir türlü kalkıp gidemeyecek kadar kendini bu özleme kaptırdığını söylüyor.
Hassas, duygusal, zeki ve bilgili bu insanın eksikliğini hissettiği hayati bir şey var. Bu aşırı gelişmiş hassaslığı sayesinde Lotte’de, somut kanıtlara dayanmayan, tamamen bir içe doğma, ya da 6. his yoluyla, bu eksikliği, çok uzun zamandır duyduğu özlemi giderebilecek insanı keşfediyor. Lotte’nin kardeşlerine karşı anaç bir rolde olması da tesadüf değil. Onun Werther’i ilk tanışmasında bir kuzeni gibi görmesinin altında da aslında idealindeki duygusal bağın bilinçaltından konuşması yatıyor: fiziksel isteklere ve yakınlaşmalara yer olmayan bir sevgi, böylece ileride çıkması kaçınılmaz olan mutsuzluklardan korunmuş olmak. Lotte Werther’i kardeşlerinden biri gibi görüyor, o da zaten onların arasında oynaşmaktan geri kalmıyor. Burada önemli bir nokta, daha ilk karşılaşmada Lotte’nin Werther’i kendi akılcılığıyla benimsemiş olması ve gelecek günlerde sık sık görüşme zeminini meşru bir platforma sokmuş olmasıdır. Bilinçaltında Werther’den etkilenmiş olmasından ötürü zekasının ürettiği bir ışıkla dramın başlamasına neden olmuştur. Soğuk davranmış olsaydı, Werther’deki duygusal deprem gelişemeyecek, hatta belki de hiç başlamayacaktı. Ama suçlanacak bir durumda mıdır Lotte?
Aslında Werther ruhsal saplantısının farkındadır. Bu tespit kayaların arasında sevgilisine çiçek arayan deliyle karşılaştığı zaman kendisini belli eder. Paralellikler kurar onunla, kendisine acır. Zaten önceden de “en iyi, en mutlu hayatı yaşayabilirdim, aptal olmasaydım.” demiştir. Werther bulunduğu durumu 19. ekim.1772 tarihli mektubunda çok daha açık bir şekilde ortaya döküyor, kişisel “olmazsa olmazını” sarsıcı bir ifadeyle deşifre ediyor: ”Ah, nedir bu boşluk! Göğsümde şiddetle duyduğum bu korkunç boşluk! Durup durup kendi kendime, onu bir kere, yalnız bir kere bağrıma basabilsem; bütün bu boşluk dolacak diyorum.”
Annesiyle ilgili anlatımından, aralarında önemli bir bağ olmadığı anlaşılıyor. Bunda büyük olasılıkla suç annede değil Werther’in kendisindedir. O annesine bağlanamamıştır, o istek sönük kalmıştır. Böylelikle anasevgisi konusunda edindiği eksikliği de, kurtarıcı olarak rol biçtiği Lotte’de giderecektir. Çok uzaklardan, dağlar ovalar ötesinden Lotte’ye kollarını açar, yardıma muhtaç çocuk gibi. Tamamlanmamışlığını dile döker: ”bu kadar çok şeye sahibim, ama onsuz hepsi bir hiç.” Tek ruh olma arzusunun ateşini “kendimizden yoksunsak, herşeyden yoksunuzdur.” diyerek ortaya döker. Burada genç Werther’in acılarının gerçek kökeni yatar.
Werther kurtarılabilir miydi? En azından duygularını ayrıntılı bir şekilde kağıda dökebilecek kadar bilinçlidir. Burada sadece kendine acıma duygusu değildir, ifade ettiği. Duygusal zekası bulunduğu duruma mesafeden bakma fırsatı da veriyor. Lotte’nin nişanlısı Albert’le konuşmalarıyla ilgili yazdığı mektupta yaşadığı ilişkiyle ilgili soğukkanlı bir tespitte bulunur: “Dünyada bu ilişkiden daha gülünç bir şey icat edilmemiştir.” Elbette bu duruşta bir acı ve ironi vardır: “Dişlerimi sıkıyorum ve acınacak halimle alay ediyorum.” Lotte’de bunun farkında: ”Böyle komik olduğunuzda çok korkunç oluyorsunuz.” Ama Werther buna rağmen kendisini bu düştüğü uçurumdan çekip çıkaramaz, bilinçaltından da öyle bir gayret hissetmez zaten, kaderine boyun eğmek hatta kendi kaderini kendi çizmek ister.
Aslında ona yardım edebilecek bir kişi vardır, mektup yazdığı arkadaşı Wilhelm. Ama onun da yaptığı tek şey basmakalıp bazı tavsiyelerde bulunmaktır (tatile çıkmak, oradan uzaklaşmak, dine adanmak, vs.) . Bu tavsiyeler tabiiki hiçbir şekilde Werther’in karmaşık, çapraşık ve olağanüstü zengin ruhuna hitap edemez. Wilhelm figüründe burjuva toplumu en acınacak bir şekilde çuvallar. O burjuva toplumuna ki, Werther, dolayısiyle de Goethe, her zaman antipati ve küçümseyerek bakmıştır ve saygı duymamıştır. Böyle bir oluşumdan da hayır beklenemezdi zaten.
Romandaki üç ana karakter ve temsil ettikleri roller şöyledir:
WERTHER - bohem
LOTTE - Yarı burjuva yarı bohem, ama burjuvalığa daha yakın, tıpkı Albert ve Werther’e olan ilişkisindeki oran gibi
ALBERT - burjuva (ama iyiniyetli)
Geri: Türk,Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Tarihsel Gelişimi,Önemli Temsilcileri Eserleri
Türk Edebiyatında Mektup Türü
"Mektup, "Bir şey haber vermek, bir şey sormak veya istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, nâme" demektir. Bir başka tarifle,"Yazılı nesne, yazılmış şey" demektir. Farsçası nâme, Türkçesi betik, bitigdir. Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar arasında haberleşmeyi sağlayan bir yazı türü. Mektuplar, insanların bilgi, görüş ve düşüncelerini birbirine bildirmek, istek ve dileklerini iletmek için sık sık kullandıkları bir araçtır.
Mektubun Türk dünyasındaki yeri henüz açıklığa kavuşmamakla beraber, "MS.580 yılında İstanbul'a gönderilen diplomatik bir mektup ve daha sonraki yüzyıllarda Uygur prenslerinin yazdıkları mektuplar ele geçmiştir. Bunların dışında diğer Türk hükümdarlarının da komşularına veya devlet adamlarına siyasî nitelikte mektuplar gönderdikleri şüphesizdir. Türk edebiyatında mektup türünü Anadolu'ya yerleştikten sonraki tarih içinde takip edebiliyoruz. "
17. Yüzyıldan sonra edebiyat türü olarak gelişen mektup, 19. yüzyılda büyük bir önem kazanır. Bunda okur yazar oranın artmasının, 1820 yılından sonra mektup zarfının ve posta pulunun kullanılmaya başlanmasıyla, posta hizmetlerinin düzenli hale gelmesinin büyük rolü olmuştur.
Günümüzde en çok kullanılan nev’ilerden biri olan mektup, "temelde bir haberleşme aracı" olmasıyla beraber kompozisyon ve taşıdığı üslup nitelikleri bakımından edebî bir değer ihtiva eder. Bunun yanında mektuplar, edebiyat tarihçisi için olduğu kadar bir tarihçi içinde belge niteliği taşımaktadır.
Mektuplar, her milletin edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebi bir türdür. Klasik edebiyatımızda "bir şeyi meydana getiren, bina eden mânâsına umumiyetle nesir karşılığı inşa, nâsir yerine münşî sıfatı" kullanılırdı. Münşî "edebî ilimlere vâkıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kâtip demektir."
Klasik edebiyat döneminde mektup kavramını karşılayan kelimeler oldukça çeşitlidir: "Tabiî bu değişik adlar, mektubu yazanla yazılanın çeşitli durumları gözönüne alınarak verilmiştir. Dostluk, kardeşlik, sevgi belirten mektuplara muhabbetnâme, meveddetnâme, uhuvvetnâme, rütbece alt durumda olanın üste yazdığı mektuplara ariza, şukka; alçak gönüllülük göstermek için bazen varakpâre denildiği de olmuştur. Bunlara ek olarak halk dilinde (âşık edebiyatında) mektuba kâğıt, gam yükü, gönül dili, çile bohçası, nâme gibi isimler verilmesi yanında, sevgiliden âşığa -sözlü olarak- gelen haberin yazılmamış ferman, bu haberin sevindirici olması halinde de şekerli hurma adını aldığı belirtilmelidir. Düzyazı, mektup yazanlar münşî, devletin ve sarayın resmi yazıcılığını yapanlar da nişancı, tevkiî gibi adlar almışladır. Münşilerin yazdığı özel veya resmî mektuplarla başka nesirlerin toplandığı kitaba münşeat, yalnızca mektupların toplandığı eserlere mektubat denildiği gibi çeşitli adlar taşıyanlar da vardır.
Tanzimat'dan sonra bir çok tanınmış şahsiyet Garp edebiyatından roman, tiyatro gibi nev’ilerden tercüme yaptığı gibi, mektup türünde de tercüme yapılmıştır
Bir mektup genellikle giriş, gelişme, sonuç gibi bölümlerden ve tarih, hitap ve imzadan müteşekkildir. Mektuplar genellikle nesir olarak yazılsa da, edebiyatımızda manzum olarak yazılmış edebî mektuplar da mevcuttur. Hususî mektupların yanında edebiyatımızda, tenkit ve münakaşa, roman, hikâye, seyahat; makale, röportaj, sohbet gibi nev'ilerde yazılan mektuplar da vardır.
isim yapmış şair, yazar ve sanatkârların yalnız mektuplarının toplandığı müstakil eserler de vardır: Ali Şir Nevaî, Lâmiî Çelebi, Nâbi, Ragıp Paşa, Tokatlı Ebubekir Kânî, Nev’izâde, Azmîzâde, Ganîzâde, Akhisarlı Abdulkerim, Zaifi Pir Mehmet ve benzerlerinin münşeatları ile, Akif Paşa'nın Münşeât-ı Elhac Akif Efendi (1843) ve Muharrerat-ı Hususuye-i Akif Paşa (1883) adlı eserleri; Namık Kemal'in hususî mektupları (C.I, II, III, Haz.F.A.Tansel, 1967, 1969, 1973), Abdühlak Hamid Tarhan'ın Mektuplar'ı (2 C. 1918), Muallim Naci'nin Mektuplarım'ı (1886), Ziya Gökalp'in Limni ve Malta Mektupları (Haz: F.A.Tansel, 1965), Cahit Sıtkı Tarancı'nın Ziya'ya Mektupları (1957), Yaşar Nabi'nin Dost Mektupları (1972), Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mektupları (Haz:Zeynep Kerman, 1974), Nazım Hikmet’in Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektupları (1968) bunlardan bazılarıdır.
"Mektup, "Bir şey haber vermek, bir şey sormak veya istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, nâme" demektir. Bir başka tarifle,"Yazılı nesne, yazılmış şey" demektir. Farsçası nâme, Türkçesi betik, bitigdir. Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar arasında haberleşmeyi sağlayan bir yazı türü. Mektuplar, insanların bilgi, görüş ve düşüncelerini birbirine bildirmek, istek ve dileklerini iletmek için sık sık kullandıkları bir araçtır.
Mektubun Türk dünyasındaki yeri henüz açıklığa kavuşmamakla beraber, "MS.580 yılında İstanbul'a gönderilen diplomatik bir mektup ve daha sonraki yüzyıllarda Uygur prenslerinin yazdıkları mektuplar ele geçmiştir. Bunların dışında diğer Türk hükümdarlarının da komşularına veya devlet adamlarına siyasî nitelikte mektuplar gönderdikleri şüphesizdir. Türk edebiyatında mektup türünü Anadolu'ya yerleştikten sonraki tarih içinde takip edebiliyoruz. "
17. Yüzyıldan sonra edebiyat türü olarak gelişen mektup, 19. yüzyılda büyük bir önem kazanır. Bunda okur yazar oranın artmasının, 1820 yılından sonra mektup zarfının ve posta pulunun kullanılmaya başlanmasıyla, posta hizmetlerinin düzenli hale gelmesinin büyük rolü olmuştur.
Günümüzde en çok kullanılan nev’ilerden biri olan mektup, "temelde bir haberleşme aracı" olmasıyla beraber kompozisyon ve taşıdığı üslup nitelikleri bakımından edebî bir değer ihtiva eder. Bunun yanında mektuplar, edebiyat tarihçisi için olduğu kadar bir tarihçi içinde belge niteliği taşımaktadır.
Mektuplar, her milletin edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebi bir türdür. Klasik edebiyatımızda "bir şeyi meydana getiren, bina eden mânâsına umumiyetle nesir karşılığı inşa, nâsir yerine münşî sıfatı" kullanılırdı. Münşî "edebî ilimlere vâkıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kâtip demektir."
Klasik edebiyat döneminde mektup kavramını karşılayan kelimeler oldukça çeşitlidir: "Tabiî bu değişik adlar, mektubu yazanla yazılanın çeşitli durumları gözönüne alınarak verilmiştir. Dostluk, kardeşlik, sevgi belirten mektuplara muhabbetnâme, meveddetnâme, uhuvvetnâme, rütbece alt durumda olanın üste yazdığı mektuplara ariza, şukka; alçak gönüllülük göstermek için bazen varakpâre denildiği de olmuştur. Bunlara ek olarak halk dilinde (âşık edebiyatında) mektuba kâğıt, gam yükü, gönül dili, çile bohçası, nâme gibi isimler verilmesi yanında, sevgiliden âşığa -sözlü olarak- gelen haberin yazılmamış ferman, bu haberin sevindirici olması halinde de şekerli hurma adını aldığı belirtilmelidir. Düzyazı, mektup yazanlar münşî, devletin ve sarayın resmi yazıcılığını yapanlar da nişancı, tevkiî gibi adlar almışladır. Münşilerin yazdığı özel veya resmî mektuplarla başka nesirlerin toplandığı kitaba münşeat, yalnızca mektupların toplandığı eserlere mektubat denildiği gibi çeşitli adlar taşıyanlar da vardır.
Tanzimat'dan sonra bir çok tanınmış şahsiyet Garp edebiyatından roman, tiyatro gibi nev’ilerden tercüme yaptığı gibi, mektup türünde de tercüme yapılmıştır
Bir mektup genellikle giriş, gelişme, sonuç gibi bölümlerden ve tarih, hitap ve imzadan müteşekkildir. Mektuplar genellikle nesir olarak yazılsa da, edebiyatımızda manzum olarak yazılmış edebî mektuplar da mevcuttur. Hususî mektupların yanında edebiyatımızda, tenkit ve münakaşa, roman, hikâye, seyahat; makale, röportaj, sohbet gibi nev'ilerde yazılan mektuplar da vardır.
isim yapmış şair, yazar ve sanatkârların yalnız mektuplarının toplandığı müstakil eserler de vardır: Ali Şir Nevaî, Lâmiî Çelebi, Nâbi, Ragıp Paşa, Tokatlı Ebubekir Kânî, Nev’izâde, Azmîzâde, Ganîzâde, Akhisarlı Abdulkerim, Zaifi Pir Mehmet ve benzerlerinin münşeatları ile, Akif Paşa'nın Münşeât-ı Elhac Akif Efendi (1843) ve Muharrerat-ı Hususuye-i Akif Paşa (1883) adlı eserleri; Namık Kemal'in hususî mektupları (C.I, II, III, Haz.F.A.Tansel, 1967, 1969, 1973), Abdühlak Hamid Tarhan'ın Mektuplar'ı (2 C. 1918), Muallim Naci'nin Mektuplarım'ı (1886), Ziya Gökalp'in Limni ve Malta Mektupları (Haz: F.A.Tansel, 1965), Cahit Sıtkı Tarancı'nın Ziya'ya Mektupları (1957), Yaşar Nabi'nin Dost Mektupları (1972), Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mektupları (Haz:Zeynep Kerman, 1974), Nazım Hikmet’in Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektupları (1968) bunlardan bazılarıdır.
Similar topics
» Türk Edebiyatında Yazarlar ve Onların Eserleri
» Kimya'nın Tarihsel Gelişimi
» Atom Modellerinin Tarihi Gelişimi
» Türkçe'nin Tarihi Gelişimi Ve Devirleri
» Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları
» Kimya'nın Tarihsel Gelişimi
» Atom Modellerinin Tarihi Gelişimi
» Türkçe'nin Tarihi Gelişimi Ve Devirleri
» Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları
:: Eğitim & Öğretim :: Dersler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz